Surah Al-Qasas - Turkish Translation by Ali Fikri Yavuz
طسٓمٓ
Tâ, Sîn, Mîm
Surah Al-Qasas, Verse 1
تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ ٱلۡمُبِينِ
Bu sûredeki âyetler, haram ile helâli açıklayan Kur’an’ın âyetleridir
Surah Al-Qasas, Verse 2
نَتۡلُواْ عَلَيۡكَ مِن نَّبَإِ مُوسَىٰ وَفِرۡعَوۡنَ بِٱلۡحَقِّ لِقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Biz sana Mûsa ve Firavun’un mühim haberlerinden, iman edecek bir kavim için, gerçek olarak okuyacağız
Surah Al-Qasas, Verse 3
إِنَّ فِرۡعَوۡنَ عَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَجَعَلَ أَهۡلَهَا شِيَعٗا يَسۡتَضۡعِفُ طَآئِفَةٗ مِّنۡهُمۡ يُذَبِّحُ أَبۡنَآءَهُمۡ وَيَسۡتَحۡيِۦ نِسَآءَهُمۡۚ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلۡمُفۡسِدِينَ
Çünkü Firavun o yerde (Mısır’da) baş kaldırmış ve ahalisini parçalara bölüp kendisine bağlamıştı. Onlardan bir topluluğu ezmek istiyerek oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını diri bırakıyordu. (Bu zulme uğrayanlar İsrailoğullarıdır. Çünkü bir kâhin, Firavun’a: İsrailoğullarından erkek bir çocuk dünyaya gelecek ve saltanatını yok edecek, demişti). Şüphesiz o fesadçılardandı
Surah Al-Qasas, Verse 4
وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَنَجۡعَلَهُمۡ أَئِمَّةٗ وَنَجۡعَلَهُمُ ٱلۡوَٰرِثِينَ
Biz de istiyorduk ki, o yerde ezilmekte olanlara lütûf yapalım, onları hayırda önderler yapalım ve kendilerini (Firavun’un yerine Mısır’da) mirasçılar kılalım
Surah Al-Qasas, Verse 5
وَنُمَكِّنَ لَهُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَنُرِيَ فِرۡعَوۡنَ وَهَٰمَٰنَ وَجُنُودَهُمَا مِنۡهُم مَّا كَانُواْ يَحۡذَرُونَ
Bir de o ezilmekte olan İsrailoğullarına Mısır ve Şam’da kuvvet ve üstünlük verelim de hem Firavun’a, hem (veziri) Hâmân’a ve ordularına, onlardan (Mûsa ve İsrailoğullarından) korktukları şeyi (helâklerini) gösterelim
Surah Al-Qasas, Verse 6
وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَىٰٓ أُمِّ مُوسَىٰٓ أَنۡ أَرۡضِعِيهِۖ فَإِذَا خِفۡتِ عَلَيۡهِ فَأَلۡقِيهِ فِي ٱلۡيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحۡزَنِيٓۖ إِنَّا رَآدُّوهُ إِلَيۡكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
Mûsa’nın anasına şöyle ilham ettik: “- Bu çocuğu (Mûsa’yı) emzir; sonra öldürülmesinden korktuğun zaman, onu denize (Nil nehrine) bırakıver, boğulmasından korkma, ayrılığından kederlenme. Çünkü biz, muhakkak onu sana geri vereceğiz; ve kendisini peygamberlerden yapacağız
Surah Al-Qasas, Verse 7
فَٱلۡتَقَطَهُۥٓ ءَالُ فِرۡعَوۡنَ لِيَكُونَ لَهُمۡ عَدُوّٗا وَحَزَنًاۗ إِنَّ فِرۡعَوۡنَ وَهَٰمَٰنَ وَجُنُودَهُمَا كَانُواْ خَٰطِـِٔينَ
Bunun üzerine (Mûsa bir müddet emzirilip Nil nehrine atıldıktan sonra), Firavun’un adamları onu bulup aldılar. Çünkü, ileride kendilerine bir düşman ve bir üzüntü olacaktı. Doğrusu Firavun, (veziri) Hâmân ve askerleri hep günahkârdılar
Surah Al-Qasas, Verse 8
وَقَالَتِ ٱمۡرَأَتُ فِرۡعَوۡنَ قُرَّتُ عَيۡنٖ لِّي وَلَكَۖ لَا تَقۡتُلُوهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوۡ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدٗا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Firavun’un hanımı (çocuğu görünce kocasına) dedi ki: “-Göz bebeği, bana ve sana! Onu öldürmeyin, olur ki bize faydası dokunur, yahut kendisini çocuk ediniriz.” Onlar işin farkında değillerdi (helâklerinin bu çocuk yüzünden olacağını bilmiyorlardı)
Surah Al-Qasas, Verse 9
وَأَصۡبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَىٰ فَٰرِغًاۖ إِن كَادَتۡ لَتُبۡدِي بِهِۦ لَوۡلَآ أَن رَّبَطۡنَا عَلَىٰ قَلۡبِهَا لِتَكُونَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Mûsa’nın anasının kalbi, evlâd derdinden başka her şeyden boş olarak sabahladı. Eğer vaadimizi tasdik edenlerden olması için kalbine sabır vermeseydik, az kalsın onu açığa vuracaktı (bu çocuk benimdir, diyecekti)
Surah Al-Qasas, Verse 10
وَقَالَتۡ لِأُخۡتِهِۦ قُصِّيهِۖ فَبَصُرَتۡ بِهِۦ عَن جُنُبٖ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
(Mûsa nehire atıldıktan sonra) Mûsa’nın annesi, Mûsa’nın kızkardeşine dedi ki: “- Onun izini tâkip et.” O da uzaktan gözetledi, onlar farkında değillerdi
Surah Al-Qasas, Verse 11
۞وَحَرَّمۡنَا عَلَيۡهِ ٱلۡمَرَاضِعَ مِن قَبۡلُ فَقَالَتۡ هَلۡ أَدُلُّكُمۡ عَلَىٰٓ أَهۡلِ بَيۡتٖ يَكۡفُلُونَهُۥ لَكُمۡ وَهُمۡ لَهُۥ نَٰصِحُونَ
Biz daha evvel (annesi gelmeden) bütün emzikçi kadınların sütünü ona haram etmiştik (kimsenin sütünü emmiyordu). Bunun üzerine Mûsa’nın kızkardeşi, Firavun ailesine şöyle dedi:”- Sizin için onun bakımını yapacak ve ona noksanlık yapmıyacak bir ev halkını size göstereyim mi?”
Surah Al-Qasas, Verse 12
فَرَدَدۡنَٰهُ إِلَىٰٓ أُمِّهِۦ كَيۡ تَقَرَّ عَيۡنُهَا وَلَا تَحۡزَنَ وَلِتَعۡلَمَ أَنَّ وَعۡدَ ٱللَّهِ حَقّٞ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
İşte böylece onu annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah’ın vaadinin şüphe götürmez hak olduğunu bilsin. Fakat (Mısır halkının) çoğu bunu bilmezler
Surah Al-Qasas, Verse 13
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥ وَٱسۡتَوَىٰٓ ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَكَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Mûsa, tam kemâl çağına erip de dengini bulunca, biz ona peygamberlik ve ilim verdik. İşte güzel iş yapanlara böyle mükâfat veririz
Surah Al-Qasas, Verse 14
وَدَخَلَ ٱلۡمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفۡلَةٖ مِّنۡ أَهۡلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيۡنِ يَقۡتَتِلَانِ هَٰذَا مِن شِيعَتِهِۦ وَهَٰذَا مِنۡ عَدُوِّهِۦۖ فَٱسۡتَغَٰثَهُ ٱلَّذِي مِن شِيعَتِهِۦ عَلَى ٱلَّذِي مِنۡ عَدُوِّهِۦ فَوَكَزَهُۥ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيۡهِۖ قَالَ هَٰذَا مِنۡ عَمَلِ ٱلشَّيۡطَٰنِۖ إِنَّهُۥ عَدُوّٞ مُّضِلّٞ مُّبِينٞ
Mûsa, halkının meşgul bulunduğu bir zamanda şehire (Mısır’a) girdi de, orada birbirleriyle döğüşen iki adam buldu. Biri kendi taraftarlarından, diğeri de düşmanlarından. Taraftarlarından olan adam, düşmanı olan kimseye karşı, kendisinden (Mûsa’dan) yardım istedi. Bunun üzerine Mûsa ona bir yumruk atıp onu öldürdü. Mûsa dedi ki:”- Bu şeytanın işindendir. O, gerçekten şaşırtıcı açık bir düşmandır.”
Surah Al-Qasas, Verse 15
قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمۡتُ نَفۡسِي فَٱغۡفِرۡ لِي فَغَفَرَ لَهُۥٓۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
(Mûsa yaptığına pişman olarak Allah’dan afv diledi ve şöyle) dedi: “- Ey Rabbim! Doğrusu ben nefsime (onu öldürmekle) yazık ettim. Artık günahımı bağışla.” Bunun üzerine Allah da onu bağışladı. Çünkü O, Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir
Surah Al-Qasas, Verse 16
قَالَ رَبِّ بِمَآ أَنۡعَمۡتَ عَلَيَّ فَلَنۡ أَكُونَ ظَهِيرٗا لِّلۡمُجۡرِمِينَ
(Yine Mûsa şöyle) dedi:” - Ey Rabbim! Bana olan bu ihsanın (beni bağışlamanın) hakkı için, artık suçlulara hiç bir zaman yardımcı olmıyacağım.”
Surah Al-Qasas, Verse 17
فَأَصۡبَحَ فِي ٱلۡمَدِينَةِ خَآئِفٗا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا ٱلَّذِي ٱسۡتَنصَرَهُۥ بِٱلۡأَمۡسِ يَسۡتَصۡرِخُهُۥۚ قَالَ لَهُۥ مُوسَىٰٓ إِنَّكَ لَغَوِيّٞ مُّبِينٞ
Böylece (Kıptî’yi öldürdüğü) şehirde (yakalanmasından) korkarak sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım istiyen (adam yine başka bir Kıptî’ye karşı) ondan yardım istiyor! Mûsa, ona şöyle dedi: “- Muhakkak sen besbelli bir azgınsın.”
Surah Al-Qasas, Verse 18
فَلَمَّآ أَنۡ أَرَادَ أَن يَبۡطِشَ بِٱلَّذِي هُوَ عَدُوّٞ لَّهُمَا قَالَ يَٰمُوسَىٰٓ أَتُرِيدُ أَن تَقۡتُلَنِي كَمَا قَتَلۡتَ نَفۡسَۢا بِٱلۡأَمۡسِۖ إِن تُرِيدُ إِلَّآ أَن تَكُونَ جَبَّارٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلۡمُصۡلِحِينَ
Vakta ki Mûsa, hem kendisine, hem de kendisinden yardım istiyene düşman olanı (bu ikinci Kıptî’yi) yakalamak istedi, (yardım istiyen adam, daha önce kendisine Mûsa tarafından azgın diye hitab edildiğinden, Mûsa kendisini yakalayacak zannederek) şöyle dedi: “- Ey Mûsa! Dün bir adamı öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Ara buluculardan olmayı arzu etmiyorsun da yeryüzünde bir zorba mı olmak istiyorsun?”
Surah Al-Qasas, Verse 19
وَجَآءَ رَجُلٞ مِّنۡ أَقۡصَا ٱلۡمَدِينَةِ يَسۡعَىٰ قَالَ يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّ ٱلۡمَلَأَ يَأۡتَمِرُونَ بِكَ لِيَقۡتُلُوكَ فَٱخۡرُجۡ إِنِّي لَكَ مِنَ ٱلنَّـٰصِحِينَ
Şehrin öte başından koşarak bir adam geldi. Şöyle dedi: “- Ey Mûsa, şehrin ileri gelenleri seni öldürmek için hakkında müzakere yapıyorlar. Hemen çık git, muhakkak ki ben senin iyiliğini istiyenlerdenim.”
Surah Al-Qasas, Verse 20
فَخَرَجَ مِنۡهَا خَآئِفٗا يَتَرَقَّبُۖ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Mûsa korkarak ve sağı solu gözetliyerek hemen şehirden çıktı; şöyle dedi: “- Ey Rabbim! Beni bu zalimler kavminden kurtar.”
Surah Al-Qasas, Verse 21
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلۡقَآءَ مَدۡيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّيٓ أَن يَهۡدِيَنِي سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ
Mûsa Medyen (şehrine) doğru yönelince dedi ki: “- Umarım, Rabbim bana doğru yolu gösterir (de Medyen’e giderim).”
Surah Al-Qasas, Verse 22
وَلَمَّا وَرَدَ مَآءَ مَدۡيَنَ وَجَدَ عَلَيۡهِ أُمَّةٗ مِّنَ ٱلنَّاسِ يَسۡقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ ٱمۡرَأَتَيۡنِ تَذُودَانِۖ قَالَ مَا خَطۡبُكُمَاۖ قَالَتَا لَا نَسۡقِي حَتَّىٰ يُصۡدِرَ ٱلرِّعَآءُۖ وَأَبُونَا شَيۡخٞ كَبِيرٞ
Medyen suyuna varınca, kuyunun başında hayvanlarını sulayan bir küme insan buldu. Onların aşağısında da, (suya doğru içmek için zorlayan hayvanları) engellemekte olan iki kadın gördü. (Onlara) dedi ki: “- Haliniz nedir?” Onlar şöyle cevap verdiler: “ - Çobanlar davarlarına su içirip dönmedikçe biz (hayvanlarımıza) su veremeyiz. Babamız da yaşı çok büyük bir ihtiyardır, (biz onun için çıkıyoruz).”
Surah Al-Qasas, Verse 23
فَسَقَىٰ لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّىٰٓ إِلَى ٱلظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَآ أَنزَلۡتَ إِلَيَّ مِنۡ خَيۡرٖ فَقِيرٞ
Bunun üzerine Mûsa, onların davarlarını suvardı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dedi: “- Ey Rabbim, doğrusu ben, bana hayırdan (yemekten) ne indirirsen ona muhtacım (karnım aç bulunuyor)
Surah Al-Qasas, Verse 24
فَجَآءَتۡهُ إِحۡدَىٰهُمَا تَمۡشِي عَلَى ٱسۡتِحۡيَآءٖ قَالَتۡ إِنَّ أَبِي يَدۡعُوكَ لِيَجۡزِيَكَ أَجۡرَ مَا سَقَيۡتَ لَنَاۚ فَلَمَّا جَآءَهُۥ وَقَصَّ عَلَيۡهِ ٱلۡقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفۡۖ نَجَوۡتَ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Derken, o iki kadından biri utançla yürüyerek Mûsa’ya geldi. De di ki: “- Bize su çekiverdiğinin ücretini sana ödemek için, babam seni çağırıyor.” Bunun üzerine Mûsa o ihtiyar adama varınca ve Firavun’dan kaçış hâdisesini ona anlatınca, Mûsa’ya şöyle dedi: “- Korkma, zalimler kavminden kurtuldun.”
Surah Al-Qasas, Verse 25
قَالَتۡ إِحۡدَىٰهُمَا يَـٰٓأَبَتِ ٱسۡتَـٔۡجِرۡهُۖ إِنَّ خَيۡرَ مَنِ ٱسۡتَـٔۡجَرۡتَ ٱلۡقَوِيُّ ٱلۡأَمِينُ
O iki kadından biri dedi ki: “- Babacığım! Onu (davarları otlatmak için) ücretle tut. Çünkü tuttuğun ücretlilerin en hayırlısı o, güvenilir, güçlü adamdır.”
Surah Al-Qasas, Verse 26
قَالَ إِنِّيٓ أُرِيدُ أَنۡ أُنكِحَكَ إِحۡدَى ٱبۡنَتَيَّ هَٰتَيۡنِ عَلَىٰٓ أَن تَأۡجُرَنِي ثَمَٰنِيَ حِجَجٖۖ فَإِنۡ أَتۡمَمۡتَ عَشۡرٗا فَمِنۡ عِندِكَۖ وَمَآ أُرِيدُ أَنۡ أَشُقَّ عَلَيۡكَۚ سَتَجِدُنِيٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
(İhtiyar adam, Mûsa’ya şöyle) dedi: “- Bana sekiz yıl ücretle çalışmak üzere, şu iki kızımın birini sana nikâh etmek istiyorum. Eğer (hizmet yaparak) on seneyi tamamlarsan, bu da senden (bir fazlalık). Bununla beraber seni zorlamak istemiyorum. İnşAllah, beni dürüst kimselerden bulacaksın.”
Surah Al-Qasas, Verse 27
قَالَ ذَٰلِكَ بَيۡنِي وَبَيۡنَكَۖ أَيَّمَا ٱلۡأَجَلَيۡنِ قَضَيۡتُ فَلَا عُدۡوَٰنَ عَلَيَّۖ وَٱللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٞ
(Mûsa şöyle) dedi: “- Bu söylediğin söz, benimle senin aranda (gözetilecek bir husus)...Bu iki müddetten (sekiz ve on yıldan) hangisini ödersem, demek bana karşı düşmanlık yok. Allah da dediğimize şahiddir.”
Surah Al-Qasas, Verse 28
۞فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى ٱلۡأَجَلَ وَسَارَ بِأَهۡلِهِۦٓ ءَانَسَ مِن جَانِبِ ٱلطُّورِ نَارٗاۖ قَالَ لِأَهۡلِهِ ٱمۡكُثُوٓاْ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا لَّعَلِّيٓ ءَاتِيكُم مِّنۡهَا بِخَبَرٍ أَوۡ جَذۡوَةٖ مِّنَ ٱلنَّارِ لَعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ
Mûsa, (on senelik hizmet) müddetini bitirince ve (evlenmiş olduğu) ailesiyle (Mısır tarafına) yola çıkınca Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine dedi ki, siz durun. Ben bir ateş gördüm; umarım ki, oradan (şaşırdığımız yolu gösterecek) size bir haber getiririm, yahud o ateşten bir parça (kor); belki ateş yakar ısınırsınız
Surah Al-Qasas, Verse 29
فَلَمَّآ أَتَىٰهَا نُودِيَ مِن شَٰطِيِٕ ٱلۡوَادِ ٱلۡأَيۡمَنِ فِي ٱلۡبُقۡعَةِ ٱلۡمُبَٰرَكَةِ مِنَ ٱلشَّجَرَةِ أَن يَٰمُوسَىٰٓ إِنِّيٓ أَنَا ٱللَّهُ رَبُّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Nihayet oraya varınca, bereketli yerdeki vadinin sağ kıyısından, ağaç tarafından şöyle nida edildi (çağrıldı): “- Ey Mûsa! Gerçekten ben, alemlerin Rabbi olan Allah’ım
Surah Al-Qasas, Verse 30
وَأَنۡ أَلۡقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهۡتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنّٞ وَلَّىٰ مُدۡبِرٗا وَلَمۡ يُعَقِّبۡۚ يَٰمُوسَىٰٓ أَقۡبِلۡ وَلَا تَخَفۡۖ إِنَّكَ مِنَ ٱلۡأٓمِنِينَ
Ve Asâ’nı (elinden yere) bırak.” (Asâ’yı bıraktıktan sonra) onu, çevik bir yılan gibi hareket ediyor görünce dönüb kaçtı, ona bakmadı bile. (Mûsa’ya şöyle dendi): “- Ey Mûsa! Yüzünü dön ve korkma, çünkü sen emniyyette olanlardansın
Surah Al-Qasas, Verse 31
ٱسۡلُكۡ يَدَكَ فِي جَيۡبِكَ تَخۡرُجۡ بَيۡضَآءَ مِنۡ غَيۡرِ سُوٓءٖ وَٱضۡمُمۡ إِلَيۡكَ جَنَاحَكَ مِنَ ٱلرَّهۡبِۖ فَذَٰنِكَ بُرۡهَٰنَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَمَلَإِيْهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ
Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz (ışık veren güneş gibi) çıkacaktır. Ellerini de koltuklarının altına koy, sendeki korku gidecektir. İşte bunlar (Asâ’nın yılan olması, elin embeyaz güneş gibi çıkması), Rabbinden iki mucizedir ki, (seni onlarla) Firavun’a ve kavmine gönderdik, çünkü onlar fâsık (kâfir) bir kavim oldular.”
Surah Al-Qasas, Verse 32
قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلۡتُ مِنۡهُمۡ نَفۡسٗا فَأَخَافُ أَن يَقۡتُلُونِ
Mûsa dedi ki: “- Rabbim, ben onlardan bir adam öldürdüm, korkarım hemen beni öldürürler
Surah Al-Qasas, Verse 33
وَأَخِي هَٰرُونُ هُوَ أَفۡصَحُ مِنِّي لِسَانٗا فَأَرۡسِلۡهُ مَعِيَ رِدۡءٗا يُصَدِّقُنِيٓۖ إِنِّيٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Kardeşim Hârûn, lisan bakımından benden daha düzgündür o. Bunun için, beni tasdik eder bir yardımcı olmak üzre beraberimde onu peygamber gönder. Doğrusu ben, beni tekzib edeceklerinden korkuyorum.”
Surah Al-Qasas, Verse 34
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجۡعَلُ لَكُمَا سُلۡطَٰنٗا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيۡكُمَا بِـَٔايَٰتِنَآۚ أَنتُمَا وَمَنِ ٱتَّبَعَكُمَا ٱلۡغَٰلِبُونَ
(Allah şöyle) buyurdu: “-Seni, kardeşinle takviye edeceğiz ve size bir üstünlük vereceğiz ki, onlar size erişemiyecekler (sizi öldüremiyecekler). Mucizelerimizle gidin, siz ve size bağlı olanlar gâlib geleceksiniz.”
Surah Al-Qasas, Verse 35
فَلَمَّا جَآءَهُم مُّوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَا بَيِّنَٰتٖ قَالُواْ مَا هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّفۡتَرٗى وَمَا سَمِعۡنَا بِهَٰذَا فِيٓ ءَابَآئِنَا ٱلۡأَوَّلِينَ
Vakta ki Mûsa, açık mucizelerimizle onlara vardı, dediler ki: “- Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir; biz evvelki atalarımızdan dahi, bunu (bu peygamberlik davasını yahut sihri) işitmedik.”
Surah Al-Qasas, Verse 36
وَقَالَ مُوسَىٰ رَبِّيٓ أَعۡلَمُ بِمَن جَآءَ بِٱلۡهُدَىٰ مِنۡ عِندِهِۦ وَمَن تَكُونُ لَهُۥ عَٰقِبَةُ ٱلدَّارِۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّـٰلِمُونَ
Mûsa şöyle dedi: “- Allah katından kimin hidayet (Peygamberlik) getirdiğini ve yurdun akıbeti (Cennet), kimin olacağını Rabbim daha iyi bilendir. Doğrusu zalimler. (Allah’ın azabından) kurtulamazlar.”
Surah Al-Qasas, Verse 37
وَقَالَ فِرۡعَوۡنُ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَأُ مَا عَلِمۡتُ لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرِي فَأَوۡقِدۡ لِي يَٰهَٰمَٰنُ عَلَى ٱلطِّينِ فَٱجۡعَل لِّي صَرۡحٗا لَّعَلِّيٓ أَطَّلِعُ إِلَىٰٓ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُۥ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
Firavun dedi ki: “- Ey millet! Ben sizin için benden başka bir ilâh bilmiyorum. Haydi, bana çamurdan kerpiç pişir, ey Hâmân!... Sonra bana bir kule yap, olur ki ben, yukarı çıkar Mûsa’nın ilâhına bakarım. Doğrusu ben, Mûsa’yı yalancılardan sanıyorum
Surah Al-Qasas, Verse 38
وَٱسۡتَكۡبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُۥ فِي ٱلۡأَرۡضِ بِغَيۡرِ ٱلۡحَقِّ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُمۡ إِلَيۡنَا لَا يُرۡجَعُونَ
O Firavun ve askerleri, yeryüzünde (Mısır’da) hakları olmıyarak büyüklük tasladılar ve zannettiler ki, bize döndürülmiyecekler
Surah Al-Qasas, Verse 39
فَأَخَذۡنَٰهُ وَجُنُودَهُۥ فَنَبَذۡنَٰهُمۡ فِي ٱلۡيَمِّۖ فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Biz de hem Firavunu, hem askerlerini yakaladık da onları denize atıverdik. Ey Rasûlüm, şimdi bak ki, zalimlerin akıbeti nasıl olmuştur
Surah Al-Qasas, Verse 40
وَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَئِمَّةٗ يَدۡعُونَ إِلَى ٱلنَّارِۖ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ لَا يُنصَرُونَ
Biz, onları, ateşe (küfür ve şirke) çağıran öncüler yaptık. Kıyamet gününde ise yardım olunmazlar
Surah Al-Qasas, Verse 41
وَأَتۡبَعۡنَٰهُمۡ فِي هَٰذِهِ ٱلدُّنۡيَا لَعۡنَةٗۖ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ هُم مِّنَ ٱلۡمَقۡبُوحِينَ
Hem kendilerine, bu dünyada, arkalarından bir lânet yağdırmaktayız, hem de kıyamet gününde onlar yüzleri çirkin olanlardandırlar
Surah Al-Qasas, Verse 42
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ مِنۢ بَعۡدِ مَآ أَهۡلَكۡنَا ٱلۡقُرُونَ ٱلۡأُولَىٰ بَصَآئِرَ لِلنَّاسِ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لَّعَلَّهُمۡ يَتَذَكَّرُونَ
Azametim hakkı için, biz evvelki nesilleri helâk edişimizden sonra, Mûsa’ya Tevrat’ı verdik ki, insanların kalbleri için aydınlıklarla bir hidayet ve rahmet olsun. Olur ki, düşünür de iman ederler
Surah Al-Qasas, Verse 43
وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ ٱلۡغَرۡبِيِّ إِذۡ قَضَيۡنَآ إِلَىٰ مُوسَى ٱلۡأَمۡرَ وَمَا كُنتَ مِنَ ٱلشَّـٰهِدِينَ
(Ey Rasûlüm), biz Mûsa’ya (Firavun’a gitmesine dair) o emri vahy ettiğimiz zaman sen Tûr dağının yakasında değildin (orada bulunmuyordun). Şahidlerden de değildin
Surah Al-Qasas, Verse 44
وَلَٰكِنَّآ أَنشَأۡنَا قُرُونٗا فَتَطَاوَلَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡعُمُرُۚ وَمَا كُنتَ ثَاوِيٗا فِيٓ أَهۡلِ مَدۡيَنَ تَتۡلُواْ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتِنَا وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرۡسِلِينَ
Fakat biz, Mûsa’dan sonra bir çok ümmetler yarattık da onların üzerine ömür uzadı (her şey çöktü). Sen Medyen halkı içinde durmuş da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değilsin. Ancak biz seni peygamber olarak gönderdik (ve bunları sana öğrettik)
Surah Al-Qasas, Verse 45
وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ ٱلطُّورِ إِذۡ نَادَيۡنَا وَلَٰكِن رَّحۡمَةٗ مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوۡمٗا مَّآ أَتَىٰهُم مِّن نَّذِيرٖ مِّن قَبۡلِكَ لَعَلَّهُمۡ يَتَذَكَّرُونَ
Mûsa’ya nida ettiğimiz vakit de Tûr dağının yanında değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin (de bu haberleri biliyorsun). Tâ ki, senden evvel kendilerine bir peygamber gelmemiş olan bir kavmi (Kur’an’la) korkutasın. Olur ki nasihat kabul ederler
Surah Al-Qasas, Verse 46
وَلَوۡلَآ أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةُۢ بِمَا قَدَّمَتۡ أَيۡدِيهِمۡ فَيَقُولُواْ رَبَّنَا لَوۡلَآ أَرۡسَلۡتَ إِلَيۡنَا رَسُولٗا فَنَتَّبِعَ ءَايَٰتِكَ وَنَكُونَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
(Ey Rasûlüm, eğer Kureyş kavmine) yaptıkları inkâr ve isyan yüzünden (kıyamet günü) başlarına bir azab geldiği zaman: “- Ey Rabbimiz, bize bir peygamber göndereydin de ayetlerine uyub müminlerden olsaydık ya.” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik. (Biz ancak onların özrünü kesmek için seni gönderdik)
Surah Al-Qasas, Verse 47
فَلَمَّا جَآءَهُمُ ٱلۡحَقُّ مِنۡ عِندِنَا قَالُواْ لَوۡلَآ أُوتِيَ مِثۡلَ مَآ أُوتِيَ مُوسَىٰٓۚ أَوَلَمۡ يَكۡفُرُواْ بِمَآ أُوتِيَ مُوسَىٰ مِن قَبۡلُۖ قَالُواْ سِحۡرَانِ تَظَٰهَرَا وَقَالُوٓاْ إِنَّا بِكُلّٖ كَٰفِرُونَ
Fakat, şimdi onlara tarafımızdan hak (Kur’an’la peygamber) gelince: “- Mûsa’ya verilenler (mucizeler), aynen ona verilse ya!” dediler. Ya bundan evvel Mûsa’ya verileni (Tevrat’ı ve mucizelerini) inkâr etmediler mi? (Mekke kâfirleri, Tevrat ve Kur’an için): “- İki sihir birbirine destek oldu.” dediler. Bir de: “- Biz hepsini inkâr ediciyiz.” söylediler
Surah Al-Qasas, Verse 48
قُلۡ فَأۡتُواْ بِكِتَٰبٖ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ هُوَ أَهۡدَىٰ مِنۡهُمَآ أَتَّبِعۡهُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
(Ey Rasûlüm onlara) de ki: “-Eğer doğru söyliyen kimselerseniz, bu ikisinden (Mûsa’ya indirilen Tevrat’dan ve bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru bir kitab getirin Allah tarafından da, ben ona uyayım
Surah Al-Qasas, Verse 49
فَإِن لَّمۡ يَسۡتَجِيبُواْ لَكَ فَٱعۡلَمۡ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهۡوَآءَهُمۡۚ وَمَنۡ أَضَلُّ مِمَّنِ ٱتَّبَعَ هَوَىٰهُ بِغَيۡرِ هُدٗى مِّنَ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Yine senin davetini kabul etmezlerse, artık bil ki, onlar sırf kendi nefis arzuları peşinde gidiyorlar. Halbuki Allah’dan doğru bir delil olmaksızın yalnız kendi nefis arzusu peşinde gidenlerden (şirk, küfür ve putlara ibadet edenlerden) daha sapık kim olabilir? Muhakkak ki Allah, (havalarına düşkünlükle uyub nefislerine yazık eden) zalimler topluluğunu hidayete erdirmez
Surah Al-Qasas, Verse 50
۞وَلَقَدۡ وَصَّلۡنَا لَهُمُ ٱلۡقَوۡلَ لَعَلَّهُمۡ يَتَذَكَّرُونَ
Gerçekten o kâfirlere, Kur’an ayetlerini, birbiri ardınca inzal ve beyan ettik ki, ibret alıp iman etsinler
Surah Al-Qasas, Verse 51
ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ مِن قَبۡلِهِۦ هُم بِهِۦ يُؤۡمِنُونَ
Kur’an’dan evvel kendilerine kitab verdiklerimiz (Abdullah ibni Selâm ve arkadaşları gibi kimseler), Kur’an’a iman ediyorlar
Surah Al-Qasas, Verse 52
وَإِذَا يُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِهِۦٓ إِنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّنَآ إِنَّا كُنَّا مِن قَبۡلِهِۦ مُسۡلِمِينَ
Onlara Kur’an okunduğu zaman: “- Biz buna iman ettik. Şübhesiz bu, Rabbimiz tarafından inzal edilen hak kelâmdır. Doğrusu biz, Kur’an bize okunmadan önce de müslüman olmuş kimselerdik.” dediler
Surah Al-Qasas, Verse 53
أُوْلَـٰٓئِكَ يُؤۡتَوۡنَ أَجۡرَهُم مَّرَّتَيۡنِ بِمَا صَبَرُواْ وَيَدۡرَءُونَ بِٱلۡحَسَنَةِ ٱلسَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقۡنَٰهُمۡ يُنفِقُونَ
İşte bunlara, (hem kendi kitablarına, hem de Kur’an’a iman hususunda gösterdikleri sebat ve eziyetlere) sabırlarından dolayı mükâfatları iki kat verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcarlar
Surah Al-Qasas, Verse 54
وَإِذَا سَمِعُواْ ٱللَّغۡوَ أَعۡرَضُواْ عَنۡهُ وَقَالُواْ لَنَآ أَعۡمَٰلُنَا وَلَكُمۡ أَعۡمَٰلُكُمۡ سَلَٰمٌ عَلَيۡكُمۡ لَا نَبۡتَغِي ٱلۡجَٰهِلِينَ
Çirkin söz işittikleri zaman da ondan yüz çevirirler ve şöyle derler: “- Bizim amellerimiz (Allah’a ibadetlerimiz) bize ve sizin amelleriniz (putlara ibadetleriniz) size aiddir. Bizden emin olabilirsiniz, size sövmeyiz. Biz cahilleri arayıb onlarla arkadaş olmayız.”
Surah Al-Qasas, Verse 55
إِنَّكَ لَا تَهۡدِي مَنۡ أَحۡبَبۡتَ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَهۡدِي مَن يَشَآءُۚ وَهُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُهۡتَدِينَ
(Ey Rasûlüm), doğrusu sen, her sevdiğine hidayet veremezsin (onu İslâm’a sokamazsın, ancak tebliğ yaparsın.) Fakat Allah, dilediği kimseye hidayet verir ve hidayete kavuşacak olanları, O, daha iyi bilir
Surah Al-Qasas, Verse 56
وَقَالُوٓاْ إِن نَّتَّبِعِ ٱلۡهُدَىٰ مَعَكَ نُتَخَطَّفۡ مِنۡ أَرۡضِنَآۚ أَوَلَمۡ نُمَكِّن لَّهُمۡ حَرَمًا ءَامِنٗا يُجۡبَىٰٓ إِلَيۡهِ ثَمَرَٰتُ كُلِّ شَيۡءٖ رِّزۡقٗا مِّن لَّدُنَّا وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
(Kureyş’liler) dediler ki: “- (Doğrusun amma), eğer biz doğru yola (dinine) uyar, seninle beraber olursak yerimizden (Mekke’den) kovuluruz.” Tarafımızdan bir rızık olarak, onları, çeşitli bir çok mahsüllerin gelib toplanacağı emin bir Harem’de (içinde Beytullah olan hürmete değer bir yerde) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bunların Allah katından bir rızık olduğunu) bilmezler
Surah Al-Qasas, Verse 57
وَكَمۡ أَهۡلَكۡنَا مِن قَرۡيَةِۭ بَطِرَتۡ مَعِيشَتَهَاۖ فَتِلۡكَ مَسَٰكِنُهُمۡ لَمۡ تُسۡكَن مِّنۢ بَعۡدِهِمۡ إِلَّا قَلِيلٗاۖ وَكُنَّا نَحۡنُ ٱلۡوَٰرِثِينَ
Biz (böyle) geçimi ile şımarıb azmış nice memleket halkını helâk ettik. İşte meskenleri, (seyahatlerinizde gördüğünüz harabeye dönmüş evleri) ki, kendilerinden sonra pek azı iskân edilmiştir!... Varis olan (bâkî kalan ve hakikî mutasarrıf bulunan) da ancak biz olduk
Surah Al-Qasas, Verse 58
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهۡلِكَ ٱلۡقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبۡعَثَ فِيٓ أُمِّهَا رَسُولٗا يَتۡلُواْ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهۡلِكِي ٱلۡقُرَىٰٓ إِلَّا وَأَهۡلُهَا ظَٰلِمُونَ
Senin Rabbin şehirlerin (merkezine) en büyüğüne, halkı üzerine ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe, o memleketler halkını helâk edici değildir. Biz ahalisi zalim (kâfir) olan memleketlerden başkasını helâk edici değiliz
Surah Al-Qasas, Verse 59
وَمَآ أُوتِيتُم مِّن شَيۡءٖ فَمَتَٰعُ ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَزِينَتُهَاۚ وَمَا عِندَ ٱللَّهِ خَيۡرٞ وَأَبۡقَىٰٓۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Size (dünya vasıtalarından) verilen şey, (kısa) dünya hayatının istifadesi ve onun süsüdür. Allah katında olan (sevab ve cennet) ise, hem daha hayırlı, hem daha devamlıdır, (dünya nimetleri gibi sona ermez). Artık (bâkînin faniden daha hayırlı olduğunu anlayıb) akıllanmıyacak mısınız
Surah Al-Qasas, Verse 60
أَفَمَن وَعَدۡنَٰهُ وَعۡدًا حَسَنٗا فَهُوَ لَٰقِيهِ كَمَن مَّتَّعۡنَٰهُ مَتَٰعَ ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا ثُمَّ هُوَ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ مِنَ ٱلۡمُحۡضَرِينَ
Kendisine (cennet gibi) güzel bir vaidde biz bulunub da, kıyamette ona kavuşan kimse, hiç geçici dünya hayatının zevkini kendisine taddırdığımız kimse gibi olur mu ki, sonra da kıyamet günü, ateşe hazırlananlardan olacaktır
Surah Al-Qasas, Verse 61
وَيَوۡمَ يُنَادِيهِمۡ فَيَقُولُ أَيۡنَ شُرَكَآءِيَ ٱلَّذِينَ كُنتُمۡ تَزۡعُمُونَ
Kıyamet gününde (Allah o müşriklere) nida edib şöyle buyuracaktır: “- Nerede, kendilerini ortaklarım diye zannettikleriniz?”
Surah Al-Qasas, Verse 62
قَالَ ٱلَّذِينَ حَقَّ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقَوۡلُ رَبَّنَا هَـٰٓؤُلَآءِ ٱلَّذِينَ أَغۡوَيۡنَآ أَغۡوَيۡنَٰهُمۡ كَمَا غَوَيۡنَاۖ تَبَرَّأۡنَآ إِلَيۡكَۖ مَا كَانُوٓاْ إِيَّانَا يَعۡبُدُونَ
Üzerlerine azab vacib olanlar şöyle diyecektir:” - Ey Rabbimiz! İşte şu düşükler, azdırdığımız kimseler. Biz nasıl azmışsak onları da öyle azdırdık, (hak yoldan çıkardık). Onların seçtiği küfürden beri olub sana döndük. Aslında onlar bize tapmıyorlardı (ancak hevalarına uyuyorlardı).”
Surah Al-Qasas, Verse 63
وَقِيلَ ٱدۡعُواْ شُرَكَآءَكُمۡ فَدَعَوۡهُمۡ فَلَمۡ يَسۡتَجِيبُواْ لَهُمۡ وَرَأَوُاْ ٱلۡعَذَابَۚ لَوۡ أَنَّهُمۡ كَانُواْ يَهۡتَدُونَ
Müşriklere şöyle denecek: “- (azabdan kurtulmanız için) yalvarın bakalım ortaklarınıza (putlarınıza).” Onlar da yalvaracaklar, fakat kendilerine karşılık vermiyecekler, (hiç bir yardımda bulunamıyacaklardır. Öncüler ve düşükler hepsi) azabı göreceklerdir. Önceden onlar hakkı kabul edib hidayete ereydiler ya
Surah Al-Qasas, Verse 64
وَيَوۡمَ يُنَادِيهِمۡ فَيَقُولُ مَاذَآ أَجَبۡتُمُ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
O kıyamet günü Allah kâfirlere nida edip şöyle buyuracaktır: “- Size gönderilen peygamberlere (davetlerine karşı) ne cevab verdiniz?”
Surah Al-Qasas, Verse 65
فَعَمِيَتۡ عَلَيۡهِمُ ٱلۡأَنۢبَآءُ يَوۡمَئِذٖ فَهُمۡ لَا يَتَسَآءَلُونَ
Artık o gün, cevap vermek onlara kapanmıştır, birbirlerine de (verilecek cevabı veya beyan edilecek özrü) soramazlar
Surah Al-Qasas, Verse 66
فَأَمَّا مَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا فَعَسَىٰٓ أَن يَكُونَ مِنَ ٱلۡمُفۡلِحِينَ
Fakat küfürden tevbe edip de iman eden ve salih amel işliyen kimse, zafere kavuşanlardan olmayı umabilir
Surah Al-Qasas, Verse 67
وَرَبُّكَ يَخۡلُقُ مَا يَشَآءُ وَيَخۡتَارُۗ مَا كَانَ لَهُمُ ٱلۡخِيَرَةُۚ سُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
Rabbin dilediğini yaratır ve seçer (istediğini peygamber yapar, Mekke’li elebaşların istediği olamaz). İrade (dilemede) serbestlik onların değil; (ancak Allah’ındır). Allah (bir kimsenin kendisi üzerine irade sahibi olmasından) münezzehtir ve onların ortak koştukları şeylerden yücedir
Surah Al-Qasas, Verse 68
وَرَبُّكَ يَعۡلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمۡ وَمَا يُعۡلِنُونَ
(Allah’ın peygamberine besledikleri kinden) kalblerinin ne sakladığını ve ne açıkladıklarını Rabbin hep bilir
Surah Al-Qasas, Verse 69
وَهُوَ ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ لَهُ ٱلۡحَمۡدُ فِي ٱلۡأُولَىٰ وَٱلۡأٓخِرَةِۖ وَلَهُ ٱلۡحُكۡمُ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ
O, öyle Allah’dır ki, kendisinden başka hiç bir İlâh yoktur. Dünyada ve ahirette hamd O’na mahsustur ve (her şeyde geçerli) hüküm de O’nundur. Nihayet döndürülüb O’na götürüleceksiniz
Surah Al-Qasas, Verse 70
قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِن جَعَلَ ٱللَّهُ عَلَيۡكُمُ ٱلَّيۡلَ سَرۡمَدًا إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ مَنۡ إِلَٰهٌ غَيۡرُ ٱللَّهِ يَأۡتِيكُم بِضِيَآءٍۚ أَفَلَا تَسۡمَعُونَ
(Ey Rasûlüm, Mekke halkına) de ki: “- Eğer Allah kıyamete kadar devamlı olarak geceyi üzerinize (karanlık) bıraksa, Allah’dan başka, size bir aydınlık getirecek ilâh kimdir, (ey kâfirler topluluğu) ne dersiniz? Hâlâ dinleyip kabul etmiyecek misiniz?”
Surah Al-Qasas, Verse 71
قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِن جَعَلَ ٱللَّهُ عَلَيۡكُمُ ٱلنَّهَارَ سَرۡمَدًا إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ مَنۡ إِلَٰهٌ غَيۡرُ ٱللَّهِ يَأۡتِيكُم بِلَيۡلٖ تَسۡكُنُونَ فِيهِۚ أَفَلَا تُبۡصِرُونَ
De ki: “-Eğer Allah kıyamet gününe kadar, devamlı olarak gündüzü üzerinize bırakacak olsa, Allah’dan başka, size içinde dinleneceğiniz bir geceyi getirecek ilâh kimdir, ne dersiniz? (Üzerinde bulunduğunuz hatayı) halâ görmiyecek misiniz?”
Surah Al-Qasas, Verse 72
وَمِن رَّحۡمَتِهِۦ جَعَلَ لَكُمُ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ لِتَسۡكُنُواْ فِيهِ وَلِتَبۡتَغُواْ مِن فَضۡلِهِۦ وَلَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
O’nun rahmetindendir ki, sizin için geceyi ve gündüzü yaratmış, içinde istirahat edesiniz ve fazlından (rızkını) arayasınız diye... Olur ki (gece ile gündüzde bulunan Allah’ın nimetlerine) şükredersiniz
Surah Al-Qasas, Verse 73
وَيَوۡمَ يُنَادِيهِمۡ فَيَقُولُ أَيۡنَ شُرَكَآءِيَ ٱلَّذِينَ كُنتُمۡ تَزۡعُمُونَ
Kıyamet gününde onlara (müşriklere, Allah) nida edib şöyle buyuracak: “- Nerede, kendilerini ortaklarım diye zannettikleriniz?”
Surah Al-Qasas, Verse 74
وَنَزَعۡنَا مِن كُلِّ أُمَّةٖ شَهِيدٗا فَقُلۡنَا هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡ فَعَلِمُوٓاْ أَنَّ ٱلۡحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
(O gün) her ümmetten (peygamberlerini) birer şahid çıkaracağız da: “- (Ey peygamberleri yalanlıyan ümmetler, yolunuzun hak olduğuna ve ortaklarım bulunduğuna dair) delilinizi getirin.” diyeceğiz. O vakit (her ümmet), hak Allah’ın olduğunu bilecektir; ve uydurdukları şeyler de kendilerinden ayrılıb kaybolacaktır
Surah Al-Qasas, Verse 75
۞إِنَّ قَٰرُونَ كَانَ مِن قَوۡمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيۡهِمۡۖ وَءَاتَيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡكُنُوزِ مَآ إِنَّ مَفَاتِحَهُۥ لَتَنُوٓأُ بِٱلۡعُصۡبَةِ أُوْلِي ٱلۡقُوَّةِ إِذۡ قَالَ لَهُۥ قَوۡمُهُۥ لَا تَفۡرَحۡۖ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلۡفَرِحِينَ
Gerçekten Karûn, Mûsa’nın kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları güçlü kuvvetli bir toplulukla (zorla) taşınıyordu. O vakit (Mûsa’nın) kavmi, ona şöyle demişti: “- Gururlanıb şımarma, çünkü Allah (dünya malı ile) şımaranları sevmez
Surah Al-Qasas, Verse 76
وَٱبۡتَغِ فِيمَآ ءَاتَىٰكَ ٱللَّهُ ٱلدَّارَ ٱلۡأٓخِرَةَۖ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ ٱلدُّنۡيَاۖ وَأَحۡسِن كَمَآ أَحۡسَنَ ٱللَّهُ إِلَيۡكَۖ وَلَا تَبۡغِ ٱلۡفَسَادَ فِي ٱلۡأَرۡضِۖ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُفۡسِدِينَ
Allah’ın sana verdiği mal ile ahiret yurdunu, (cenneti) iste, (servetini hayır yoluna harca). Dünyadan nashibini de unutma, (ihtiyacın kadar sakla). Allah, sana ihsan ettiği gibi, sen de (Allah’ın kullarına) ihsan et. Yeryüzünde fesad arama; çünkü Allah fesad çıkaranları sevmez.”
Surah Al-Qasas, Verse 77
قَالَ إِنَّمَآ أُوتِيتُهُۥ عَلَىٰ عِلۡمٍ عِندِيٓۚ أَوَلَمۡ يَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ قَدۡ أَهۡلَكَ مِن قَبۡلِهِۦ مِنَ ٱلۡقُرُونِ مَنۡ هُوَ أَشَدُّ مِنۡهُ قُوَّةٗ وَأَكۡثَرُ جَمۡعٗاۚ وَلَا يُسۡـَٔلُ عَن ذُنُوبِهِمُ ٱلۡمُجۡرِمُونَ
Karûn dediki: “- Bana bu mal, ancak bendeki ilim sayesinde verildi.” Allah’ın, ondan evvel, geçmiş asırlar halkı içinden kuvvetçe ondan daha şiddetli, mal ve etrafça daha çok, nice kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Mücrimler günahlarından da sorulmaz. (Allah günahlarını bilir de cehenneme atılırlar)
Surah Al-Qasas, Verse 78
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوۡمِهِۦ فِي زِينَتِهِۦۖ قَالَ ٱلَّذِينَ يُرِيدُونَ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا يَٰلَيۡتَ لَنَا مِثۡلَ مَآ أُوتِيَ قَٰرُونُ إِنَّهُۥ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٖ
(Derken bir gün Karûn) zînet ve ihtişamı içinde kavmine karşı çıktı. Dünya hayatını arzu edenler: “- Keşki Karûn’a verilen mal gibi, bizim de olsa! O, gerçekten büyük bir bahtiyardır.” dediler
Surah Al-Qasas, Verse 79
وَقَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ وَيۡلَكُمۡ ثَوَابُ ٱللَّهِ خَيۡرٞ لِّمَنۡ ءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحٗاۚ وَلَا يُلَقَّىٰهَآ إِلَّا ٱلصَّـٰبِرُونَ
Kendilerine (ahiret ahvali hakkında) ilim verilenler de şöyle dedi: “- (Ey Karûn gibi, dünyayı istiyenler), yazıklar olsun size! İman edip salih amel işliyen için, Allah’ın (cennetteki) sevabı daha hayırlıdır. Ona (cennete ve sevaba ise) ancak ibadet üzerine sabredenler kavuşur.”
Surah Al-Qasas, Verse 80
فَخَسَفۡنَا بِهِۦ وَبِدَارِهِ ٱلۡأَرۡضَ فَمَا كَانَ لَهُۥ مِن فِئَةٖ يَنصُرُونَهُۥ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُنتَصِرِينَ
Nihayet Karûn’u, hem de sarayı ile yere geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek bir cemaatı yoktu onun. Allah’ın azabından kendini kurtarıcılardan da olmadı
Surah Al-Qasas, Verse 81
وَأَصۡبَحَ ٱلَّذِينَ تَمَنَّوۡاْ مَكَانَهُۥ بِٱلۡأَمۡسِ يَقُولُونَ وَيۡكَأَنَّ ٱللَّهَ يَبۡسُطُ ٱلرِّزۡقَ لِمَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦ وَيَقۡدِرُۖ لَوۡلَآ أَن مَّنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡنَا لَخَسَفَ بِنَاۖ وَيۡكَأَنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Dün onun mal ve saltanatını temenni edenler, şöyle demeğe başladılar: “- Vay, demek ki, Allah dilediği kimsenin rızkını genişletiyor ve daraltıyor. Eğer Allah bize lütuf etmeseydi, bizi de batırmıştı! Vay, demek ki hakikat şu: Kâfirler asla kurtulmıyacak!...”
Surah Al-Qasas, Verse 82
تِلۡكَ ٱلدَّارُ ٱلۡأٓخِرَةُ نَجۡعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوّٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا فَسَادٗاۚ وَٱلۡعَٰقِبَةُ لِلۡمُتَّقِينَ
Şu ahiret yurdunu (cenneti) biz, yeryüzünde ne bir zulüm, ne de bir fesad istemiyen kimselere veririz. İyi akıbet (cennet, Allah’ın razı olmadığı şeylerden) sakınanlarındır
Surah Al-Qasas, Verse 83
مَن جَآءَ بِٱلۡحَسَنَةِ فَلَهُۥ خَيۡرٞ مِّنۡهَاۖ وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَلَا يُجۡزَى ٱلَّذِينَ عَمِلُواْ ٱلسَّيِّـَٔاتِ إِلَّا مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Kim hasene (salih amel) ile gelirse, ona, ondan daha hayırlısı (bir mükâfat) vardır. Kim de günahla gelirse, artık o kötülükleri yapanlar ancak yaptıklarıyla cezalanır, (cezaları kötülükleri kadar olur)
Surah Al-Qasas, Verse 84
إِنَّ ٱلَّذِي فَرَضَ عَلَيۡكَ ٱلۡقُرۡءَانَ لَرَآدُّكَ إِلَىٰ مَعَادٖۚ قُل رَّبِّيٓ أَعۡلَمُ مَن جَآءَ بِٱلۡهُدَىٰ وَمَنۡ هُوَ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
Muhakkak ki Kur’an’ı sana inzâl eden (Allah), seni (ahirete göçmeden önce, hicret ederek içinden çıktığın) Mekke’ye geri çevirecektir. (Ey Rasûlüm), de ki: Rabbim, hidayetle gelen kimseyi ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir
Surah Al-Qasas, Verse 85
وَمَا كُنتَ تَرۡجُوٓاْ أَن يُلۡقَىٰٓ إِلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبُ إِلَّا رَحۡمَةٗ مِّن رَّبِّكَۖ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرٗا لِّلۡكَٰفِرِينَ
(Ey Rasûlüm) Kur’an’ın sana vahy olunacağını ummuyordun; ancak Rabbinden bir rahmet (olarak sana indirildi). O halde sakın kâfirlere yardımcı olma
Surah Al-Qasas, Verse 86
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنۡ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ بَعۡدَ إِذۡ أُنزِلَتۡ إِلَيۡكَۖ وَٱدۡعُ إِلَىٰ رَبِّكَۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
Sana indirildikten sonra, sakın Allah’ın ayetlerinden, (onları okuyup gereği üzre amel etmekten) seni çevirmesinler. Rabbine (ibadete) çağır ve kat’iyyen müşriklerden olma
Surah Al-Qasas, Verse 87
وَلَا تَدۡعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَۘ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۚ كُلُّ شَيۡءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجۡهَهُۥۚ لَهُ ٱلۡحُكۡمُ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ
Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur!... O’nun zatından başka her şey yokluğa mahkumdur. (Geçerli) hüküm ancak O’nundur; ve (öldükten sonra) hep O’na döndürüleceksiniz
Surah Al-Qasas, Verse 88