Surah Al-Anbiya - Turkish Translation by Iskender Ali Mihr
ٱقۡتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمۡ وَهُمۡ فِي غَفۡلَةٖ مُّعۡرِضُونَ
Insanlar icin hesap vakti yaklastı. Ve onlar, gaflet icinde yuz cevirenlerdir
Surah Al-Anbiya, Verse 1
مَا يَأۡتِيهِم مِّن ذِكۡرٖ مِّن رَّبِّهِم مُّحۡدَثٍ إِلَّا ٱسۡتَمَعُوهُ وَهُمۡ يَلۡعَبُونَ
Rabbinden, yeni bir zikir (uyarı) gelmeyegorsun. Onu, ancak oynayarak (alay ederek) dinlerler
Surah Al-Anbiya, Verse 2
لَاهِيَةٗ قُلُوبُهُمۡۗ وَأَسَرُّواْ ٱلنَّجۡوَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلۡ هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُكُمۡۖ أَفَتَأۡتُونَ ٱلسِّحۡرَ وَأَنتُمۡ تُبۡصِرُونَ
Onların kalpleri, (Allah´ın soylediklerine) onem vermemekte. Ve zulmedenler, gizlice (soyle) fısıldastılar: “Bu (Hz. Muhammed S.A.V), sizin gibi bir beser olmaktan baska bir sey mi? Yoksa siz, gorerek (goz gore gore) sihre mi kapılıyorsunuz?”
Surah Al-Anbiya, Verse 3
قَالَ رَبِّي يَعۡلَمُ ٱلۡقَوۡلَ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
(O soyle) dedi: “Benim Rabbim, semadaki ve yerdeki sozu bilir. Ve O, (en iyi) isiten, (en iyi) bilendir.”
Surah Al-Anbiya, Verse 4
بَلۡ قَالُوٓاْ أَضۡغَٰثُ أَحۡلَٰمِۭ بَلِ ٱفۡتَرَىٰهُ بَلۡ هُوَ شَاعِرٞ فَلۡيَأۡتِنَا بِـَٔايَةٖ كَمَآ أُرۡسِلَ ٱلۡأَوَّلُونَ
“Hayır, karısık ruyalardır. Hayır, belki onu uydurdu. Hayır, belki de o bir sairdir. Oyleyse evvelkilere gonderildigi gibi bize (de) ayet (mucize) getirsin.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 5
مَآ ءَامَنَتۡ قَبۡلَهُم مِّن قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَآۖ أَفَهُمۡ يُؤۡمِنُونَ
Onlardan once helak ettigimiz ulkelerden (hic)biri iman etmediler. Oyleyse onlar mı iman edecekler
Surah Al-Anbiya, Verse 6
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا قَبۡلَكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِمۡۖ فَسۡـَٔلُوٓاْ أَهۡلَ ٱلذِّكۡرِ إِن كُنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
Ve senden once, vahyettigimiz rical (erkekler)den baskasını gondermedik. Eger bilmiyorsanız, zikir ehline (daimi zikrin sahiplerine) sorun
Surah Al-Anbiya, Verse 7
وَمَا جَعَلۡنَٰهُمۡ جَسَدٗا لَّا يَأۡكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَمَا كَانُواْ خَٰلِدِينَ
Ve Biz, onları (vahyettigimiz ricalleri) yemek yemeyen bir beden (vucut) kılmadık. Ve onlar, halidin (ebedi, olumsuz) degillerdir
Surah Al-Anbiya, Verse 8
ثُمَّ صَدَقۡنَٰهُمُ ٱلۡوَعۡدَ فَأَنجَيۡنَٰهُمۡ وَمَن نَّشَآءُ وَأَهۡلَكۡنَا ٱلۡمُسۡرِفِينَ
Sonra onlara olan vaade, sadık kaldık. Boylece onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve musrifleri (haddi asanları) helak ettik
Surah Al-Anbiya, Verse 9
لَقَدۡ أَنزَلۡنَآ إِلَيۡكُمۡ كِتَٰبٗا فِيهِ ذِكۡرُكُمۡۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Andolsun ki; icinde, sizi zikreden (sizden bahseden) bir kitap indirdik. Hala akıl etmez misiniz
Surah Al-Anbiya, Verse 10
وَكَمۡ قَصَمۡنَا مِن قَرۡيَةٖ كَانَتۡ ظَالِمَةٗ وَأَنشَأۡنَا بَعۡدَهَا قَوۡمًا ءَاخَرِينَ
Ve Biz, zalim olan nice ulkeleri kırdık (doktuk, yok ettik). Ve ondan sonra baska kavimler insa ettik (yarattık)
Surah Al-Anbiya, Verse 11
فَلَمَّآ أَحَسُّواْ بَأۡسَنَآ إِذَا هُم مِّنۡهَا يَرۡكُضُونَ
Boylece (siddetli) azabımızı hissettikleri zaman onlar, ondan kacarlar
Surah Al-Anbiya, Verse 12
لَا تَرۡكُضُواْ وَٱرۡجِعُوٓاْ إِلَىٰ مَآ أُتۡرِفۡتُمۡ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تُسۡـَٔلُونَ
Kacmayın ve orada sımartıldıgınız (her isteginizin yerine getirildigi) seye (yere) ve meskenlerinize geri donun ki (orada), sorgulanacaksınız
Surah Al-Anbiya, Verse 13
قَالُواْ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
“Yazıklar olsun bize! Muhakkak ki biz, zalimler olmustuk.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 14
فَمَا زَالَت تِّلۡكَ دَعۡوَىٰهُمۡ حَتَّىٰ جَعَلۡنَٰهُمۡ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ
Boylece onların bu davaları (sikayetleri); Biz onları, bicilmis ekin (gibi) sonmus hale getirinceye (olunceye) kadar bitmedi
Surah Al-Anbiya, Verse 15
وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَا لَٰعِبِينَ
Biz; yeri, gogu ve ikisinin arasındaki seyleri, oyun (eglence) olsun diye yaratmadık
Surah Al-Anbiya, Verse 16
لَوۡ أَرَدۡنَآ أَن نَّتَّخِذَ لَهۡوٗا لَّٱتَّخَذۡنَٰهُ مِن لَّدُنَّآ إِن كُنَّا فَٰعِلِينَ
Eger Biz, eglence edinmek isteseydik, (bunu) yapacak olsaydık mutlaka onu, Kendi katımızdan edinirdik
Surah Al-Anbiya, Verse 17
بَلۡ نَقۡذِفُ بِٱلۡحَقِّ عَلَى ٱلۡبَٰطِلِ فَيَدۡمَغُهُۥ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٞۚ وَلَكُمُ ٱلۡوَيۡلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Hayır, Biz, hakkı batılın uzerine atarız. Boylece onu mahveder. O zaman o (batıl), zail olmustur. Vasfettiginiz (Allah´a isnat ettiginiz) seylerden dolayı size yazıklar olsun
Surah Al-Anbiya, Verse 18
وَلَهُۥ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ وَمَنۡ عِندَهُۥ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ عَنۡ عِبَادَتِهِۦ وَلَا يَسۡتَحۡسِرُونَ
Semalardaki (goklerdeki) ve arzdaki (yerdeki) butun kisiler, O´nundur. Ve O´nun katında olan kisiler (huzur namazını kılanlar), O´na ibadet etmekten kibirlenmezler ve onlar yorulmazlar
Surah Al-Anbiya, Verse 19
يُسَبِّحُونَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفۡتُرُونَ
Onlar, gece ve gunduz ara vermeden (Allah´ı) tesbih ederler (daimi zikrin sahibidirler)
Surah Al-Anbiya, Verse 20
أَمِ ٱتَّخَذُوٓاْ ءَالِهَةٗ مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ هُمۡ يُنشِرُونَ
Yoksa onlar, arzdan (yerden) ilahlar mı edindiler? Onları (o ilahlar mı) diriltecek
Surah Al-Anbiya, Verse 21
لَوۡ كَانَ فِيهِمَآ ءَالِهَةٌ إِلَّا ٱللَّهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَرۡشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Eger ikisinde de (semada ve arzda), Allah´tan baska ilahlar olsaydı, ikisi de (yer de, gok de) mutlaka fesada ugrardı. Arsın Rabbi Allah, onların vasıflandırdıgı (isnat ettikleri) seylerden munezzehtir
Surah Al-Anbiya, Verse 22
لَا يُسۡـَٔلُ عَمَّا يَفۡعَلُ وَهُمۡ يُسۡـَٔلُونَ
O (Allah), yaptıgı seylerden mesul (sorumlu) degildir. Ve onlar, (yaptıklarından) mesuldur (sorgulanırlar)
Surah Al-Anbiya, Verse 23
أَمِ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةٗۖ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡۖ هَٰذَا ذِكۡرُ مَن مَّعِيَ وَذِكۡرُ مَن قَبۡلِيۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ ٱلۡحَقَّۖ فَهُم مُّعۡرِضُونَ
Yoksa O´ndan (Allah´tan) baska ilahlar mı edindiler? “Haydi burhanınızı (kesin delilinizi) getirin. (Iste) bu, benimle beraber olanların ve benden oncekilerin zikridir (kitabıdır).” de. Fakat onların cogu, hakkı bilmezler. Bu sebeple onlar, yuz cevirenlerdir
Surah Al-Anbiya, Verse 24
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِيٓ إِلَيۡهِ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱعۡبُدُونِ
Ve senden once: “Benden baska ilah yoktur.” diye (kendisine) vahyetmedigimiz bir resul gondermedik. Oyleyse (sadece) Bana kul olun
Surah Al-Anbiya, Verse 25
وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحۡمَٰنُ وَلَدٗاۗ سُبۡحَٰنَهُۥۚ بَلۡ عِبَادٞ مُّكۡرَمُونَ
Ve: “Rahman evlat edindi.” dediler. O, Subhan´dır (munezzehtir). Hayır, (onlar, kendilerine) ikram edilmis kullardır
Surah Al-Anbiya, Verse 26
لَا يَسۡبِقُونَهُۥ بِٱلۡقَوۡلِ وَهُم بِأَمۡرِهِۦ يَعۡمَلُونَ
Onlar, soz ile O´nun (Allah´ın onune) gecmezler. Ve onlar, O´nun (Allah´ın) emriyle amel ederler
Surah Al-Anbiya, Verse 27
يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ وَلَا يَشۡفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ٱرۡتَضَىٰ وَهُم مِّنۡ خَشۡيَتِهِۦ مُشۡفِقُونَ
Onların onunde ve arkasında olan seyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah´ın) rızasına ermis olanlardan baskasına sefaat etmezler. Ve onlar, O´nun (Allah´ın) hasyetinden korkanlardır
Surah Al-Anbiya, Verse 28
۞وَمَن يَقُلۡ مِنۡهُمۡ إِنِّيٓ إِلَٰهٞ مِّن دُونِهِۦ فَذَٰلِكَ نَجۡزِيهِ جَهَنَّمَۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلظَّـٰلِمِينَ
Ve onlardan kim: “Muhakkak ki ben, O´ndan baska bir ilahım.” derse, iste o zaman onu cehennem ile cezalandırırız. Zalimleri iste boyle cezalandırırız
Surah Al-Anbiya, Verse 29
أَوَلَمۡ يَرَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَنَّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ كَانَتَا رَتۡقٗا فَفَتَقۡنَٰهُمَاۖ وَجَعَلۡنَا مِنَ ٱلۡمَآءِ كُلَّ شَيۡءٍ حَيٍّۚ أَفَلَا يُؤۡمِنُونَ
Inkar edenler (kafirler), semaların ve arzın bitisik oldugunu gormediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı seyi sudan yarattık. Hala inanmazlar mı
Surah Al-Anbiya, Verse 30
وَجَعَلۡنَا فِي ٱلۡأَرۡضِ رَوَٰسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمۡ وَجَعَلۡنَا فِيهَا فِجَاجٗا سُبُلٗا لَّعَلَّهُمۡ يَهۡتَدُونَ
Ve arzda (yeryuzunde), onları sarsar diye (sarsmaması icin) daglar kıldık. Ve orada genis yollar olusturduk. Umulur ki (boylece) onlar, hidayete ererler (ulasırlar)
Surah Al-Anbiya, Verse 31
وَجَعَلۡنَا ٱلسَّمَآءَ سَقۡفٗا مَّحۡفُوظٗاۖ وَهُمۡ عَنۡ ءَايَٰتِهَا مُعۡرِضُونَ
Ve semayı (gokleri) muhafaza edilmis bir tavan kıldık. Ve onlar, O´nun ayetlerinden yuz cevirenlerdir
Surah Al-Anbiya, Verse 32
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَۖ كُلّٞ فِي فَلَكٖ يَسۡبَحُونَ
Geceyi ve gunduzu, Gunes´i ve Ay´ı yaratan O´dur. Hepsi feleklerinde (yorungelerinde) yuzerler
Surah Al-Anbiya, Verse 33
وَمَا جَعَلۡنَا لِبَشَرٖ مِّن قَبۡلِكَ ٱلۡخُلۡدَۖ أَفَإِيْن مِّتَّ فَهُمُ ٱلۡخَٰلِدُونَ
Ve senden once bir beseri, ebedi (olumsuz) kılmadık. Oyleyse sen olursen, o zaman onlar, ebedi mi olacaklar (olmeyecekler mi)
Surah Al-Anbiya, Verse 34
كُلُّ نَفۡسٖ ذَآئِقَةُ ٱلۡمَوۡتِۗ وَنَبۡلُوكُم بِٱلشَّرِّ وَٱلۡخَيۡرِ فِتۡنَةٗۖ وَإِلَيۡنَا تُرۡجَعُونَ
Butun nefsler, olumu tadıcıdır. Sizi, hayır ve serr fitneleri ile imtihan ederiz. Ve Bize donduruleceksiniz
Surah Al-Anbiya, Verse 35
وَإِذَا رَءَاكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِي يَذۡكُرُ ءَالِهَتَكُمۡ وَهُم بِذِكۡرِ ٱلرَّحۡمَٰنِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
Ve inkar edenler (kafirler), seni gordukleri zaman: “Sizin ilahlarınızı zikreden (onlar hakkında konusan) bu mu?” diyerek, seni sadece alay konusu edinirler. Ve onlar, Rahman´ın Zikri´ni (Kitabı´nı) inkar edenlerdir
Surah Al-Anbiya, Verse 36
خُلِقَ ٱلۡإِنسَٰنُ مِنۡ عَجَلٖۚ سَأُوْرِيكُمۡ ءَايَٰتِي فَلَا تَسۡتَعۡجِلُونِ
Insan aceleci olarak yaratıldı. Size ayetlerimi gosterecegim. Artık Benden acele istemeyin
Surah Al-Anbiya, Verse 37
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
“Eger siz dogru soyleyenlerseniz, bu vaad ne zaman (yerine getirilecek)?” derler
Surah Al-Anbiya, Verse 38
لَوۡ يَعۡلَمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ ٱلنَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمۡ وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ
Inkar edenler, (cehennem) atesini yuzlerinden ve sırtlarından gideremeyecekleri ve yardım olunmayacakları zamanı keske bilselerdi
Surah Al-Anbiya, Verse 39
بَلۡ تَأۡتِيهِم بَغۡتَةٗ فَتَبۡهَتُهُمۡ فَلَا يَسۡتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمۡ يُنظَرُونَ
Hayır, onlara (azap) ansızın gelecek. Boylece onları dehsette bırakacak. Artık onu reddetmeye (geri cevirmeye) gucleri yetmeyecek. Ve de onlara bakılmayacak
Surah Al-Anbiya, Verse 40
وَلَقَدِ ٱسۡتُهۡزِئَ بِرُسُلٖ مِّن قَبۡلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُواْ مِنۡهُم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Andolsun ki senden once (de) resullerle alay edildi. Sonra alay etmis oldukları sey, alay edenleri kusattı
Surah Al-Anbiya, Verse 41
قُلۡ مَن يَكۡلَؤُكُم بِٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ مِنَ ٱلرَّحۡمَٰنِۚ بَلۡ هُمۡ عَن ذِكۡرِ رَبِّهِم مُّعۡرِضُونَ
“Sizi, gunduz ve gece Rahman´dan (Allah´ın azabından) kim korur?” de. Hayır, onlar Rab´lerinin zikrinden yuz cevirenlerdir
Surah Al-Anbiya, Verse 42
أَمۡ لَهُمۡ ءَالِهَةٞ تَمۡنَعُهُم مِّن دُونِنَاۚ لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَ أَنفُسِهِمۡ وَلَا هُم مِّنَّا يُصۡحَبُونَ
Yoksa onların, Bizden men eden (azabımızdan onları koruyan) ilahları mı var? Onların, kendilerine dahi yardım etmeye gucleri yetmez. Ve onlara, Bizim tarafımızdan sahip cıkılmaz
Surah Al-Anbiya, Verse 43
بَلۡ مَتَّعۡنَا هَـٰٓؤُلَآءِ وَءَابَآءَهُمۡ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡعُمُرُۗ أَفَلَا يَرَوۡنَ أَنَّا نَأۡتِي ٱلۡأَرۡضَ نَنقُصُهَا مِنۡ أَطۡرَافِهَآۚ أَفَهُمُ ٱلۡغَٰلِبُونَ
Hayır, onlara da uzun gelen bir omur boyunca onları ve babalarını, Biz metalandırdık (faydalandırdık). Arza gelip, onu etrafından nasıl eksilttigimizi hala gormuyorlar mı? Oyleyse galip gelenler (ustun olanlar) onlar mı
Surah Al-Anbiya, Verse 44
قُلۡ إِنَّمَآ أُنذِرُكُم بِٱلۡوَحۡيِۚ وَلَا يَسۡمَعُ ٱلصُّمُّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ
De ki: “Ben, sizi sadece vahiy ile uyarıyorum.” Ve sagırlar, uyarıldıkları zaman (uyarıldıkları) seye daveti isitmezler
Surah Al-Anbiya, Verse 45
وَلَئِن مَّسَّتۡهُمۡ نَفۡحَةٞ مِّنۡ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Ve eger, onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunursa, mutlaka: “Bize yazıklar olsun, gercekten biz, zalimler olduk.” derler
Surah Al-Anbiya, Verse 46
وَنَضَعُ ٱلۡمَوَٰزِينَ ٱلۡقِسۡطَ لِيَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ فَلَا تُظۡلَمُ نَفۡسٞ شَيۡـٔٗاۖ وَإِن كَانَ مِثۡقَالَ حَبَّةٖ مِّنۡ خَرۡدَلٍ أَتَيۡنَا بِهَاۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَٰسِبِينَ
Ve Biz, kıyamet gunu adalet mizanlarını koyarız. O zaman, kimseye hicbir seyle zulmedilmez. Ve hardal tanesi kadar bir agırlık olsa, onu getiririz (hayat filminde gosteririz). Ve Bize, hesap goruculer kafidir
Surah Al-Anbiya, Verse 47
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ٱلۡفُرۡقَانَ وَضِيَآءٗ وَذِكۡرٗا لِّلۡمُتَّقِينَ
Ve andolsun ki Biz, Musa (A.S)´a ve Harun (A.S)´a, takva sahipleri icin Furkan´ı (Tevrat´ı), bir Isık (Nur) ve Zikir olarak verdik
Surah Al-Anbiya, Verse 48
ٱلَّذِينَ يَخۡشَوۡنَ رَبَّهُم بِٱلۡغَيۡبِ وَهُم مِّنَ ٱلسَّاعَةِ مُشۡفِقُونَ
Onlar, gaybte (gormedikleri halde) Rab´lerine husu duyarlar. Ve onlar, o saatten (kıyamet saatinden) korkanlardır
Surah Al-Anbiya, Verse 49
وَهَٰذَا ذِكۡرٞ مُّبَارَكٌ أَنزَلۡنَٰهُۚ أَفَأَنتُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Ve bu, Bizim indirdigimiz Mubarek Bir Zikir´dir. Siz, hala O´nu inkar edenler misiniz
Surah Al-Anbiya, Verse 50
۞وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَآ إِبۡرَٰهِيمَ رُشۡدَهُۥ مِن قَبۡلُ وَكُنَّا بِهِۦ عَٰلِمِينَ
Ve andolsun ki daha once Ibrahim (A.S)´a rusdunu (irsad yetkisini) verdik. Ve Biz, onu (irsada ehil oldugunu) bilenlerdik
Surah Al-Anbiya, Verse 51
إِذۡ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوۡمِهِۦ مَا هَٰذِهِ ٱلتَّمَاثِيلُ ٱلَّتِيٓ أَنتُمۡ لَهَا عَٰكِفُونَ
(Ibrahim A.S), babasına ve kavmine soyle demisti: “Sizin ibadet ettiginiz bu heykeller nedir?”
Surah Al-Anbiya, Verse 52
قَالُواْ وَجَدۡنَآ ءَابَآءَنَا لَهَا عَٰبِدِينَ
“Babalarımızı ona (onlara) ibadet ediyor bulduk.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 53
قَالَ لَقَدۡ كُنتُمۡ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُمۡ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
(Ibrahim A.S): “Andolsun ki siz ve babalarınız, apacık dalalettesiniz.” dedi
Surah Al-Anbiya, Verse 54
قَالُوٓاْ أَجِئۡتَنَا بِٱلۡحَقِّ أَمۡ أَنتَ مِنَ ٱللَّـٰعِبِينَ
“Sen, bize hakkı mı getirdin yoksa sen (bizimle) oyun mu oynuyorsun?” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 55
قَالَ بَل رَّبُّكُمۡ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ ٱلَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا۠ عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ ٱلشَّـٰهِدِينَ
“Hayır sizin Rabbiniz, semaların ve arzın Rabbidir ve onları yaratandır. Ve ben, buna sahit olanlardanım.” dedi
Surah Al-Anbiya, Verse 56
وَتَٱللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصۡنَٰمَكُم بَعۡدَ أَن تُوَلُّواْ مُدۡبِرِينَ
Allah´a yemin olsun, siz arkanızı dondukten (gittikten) sonra ben mutlaka sizin putlarınıza hile yapacagım
Surah Al-Anbiya, Verse 57
فَجَعَلَهُمۡ جُذَٰذًا إِلَّا كَبِيرٗا لَّهُمۡ لَعَلَّهُمۡ إِلَيۡهِ يَرۡجِعُونَ
Sonra onları (putları) cuz cuz (parca parca) yaptı. Onların buyuk olanı haric. Umulur ki boylece onlar, ona rucu ederler (donerler)
Surah Al-Anbiya, Verse 58
قَالُواْ مَن فَعَلَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَآ إِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلظَّـٰلِمِينَ
“Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Muhakkak ki o, gercekten zalimlerdendir.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 59
قَالُواْ سَمِعۡنَا فَتٗى يَذۡكُرُهُمۡ يُقَالُ لَهُۥٓ إِبۡرَٰهِيمُ
“Ona (kendisine), Ibrahim denen gencin, onları zikrettigini (putlardan bahsettigini) isittik.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 60
قَالُواْ فَأۡتُواْ بِهِۦ عَلَىٰٓ أَعۡيُنِ ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَشۡهَدُونَ
“Oyleyse onu, insanların gozu onune getirin! Boylece onlar sahit olurlar.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 61
قَالُوٓاْ ءَأَنتَ فَعَلۡتَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَا يَـٰٓإِبۡرَٰهِيمُ
“Ey Ibrahim! Bizim ilahlarımıza bunu sen mi yaptın?” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 62
قَالَ بَلۡ فَعَلَهُۥ كَبِيرُهُمۡ هَٰذَا فَسۡـَٔلُوهُمۡ إِن كَانُواْ يَنطِقُونَ
(Ibrahim A.S) soyle dedi: “Hayır, bunu onların buyugu yaptı. Haydi eger onlar konusuyorlarsa (konusabiliyorlarsa) onlara sorun!”
Surah Al-Anbiya, Verse 63
فَرَجَعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ فَقَالُوٓاْ إِنَّكُمۡ أَنتُمُ ٱلظَّـٰلِمُونَ
Bunun uzerine kendilerine geldiler, sonra da (kendileri icin); “Muhakkak ki siz; siz zalimlersiniz.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 64
ثُمَّ نُكِسُواْ عَلَىٰ رُءُوسِهِمۡ لَقَدۡ عَلِمۡتَ مَا هَـٰٓؤُلَآءِ يَنطِقُونَ
Sonra onların basları one egildi. (Hz. Ibrahim´e): “Andolsun ki sen, bunların konusmadıgını (konusamadıgını) biliyordun.” (dediler)
Surah Al-Anbiya, Verse 65
قَالَ أَفَتَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمۡ شَيۡـٔٗا وَلَا يَضُرُّكُمۡ
(Ibrahim A.S): “Hala size bir faydası ve zararı olmayan, Allah´tan baska seylere mi tapıyorsunuz?” dedi
Surah Al-Anbiya, Verse 66
أُفّٖ لَّكُمۡ وَلِمَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Size ve Allah´tan baska taptıgınız seylere yazıklar olsun. Hala akıl etmiyor musunuz
Surah Al-Anbiya, Verse 67
قَالُواْ حَرِّقُوهُ وَٱنصُرُوٓاْ ءَالِهَتَكُمۡ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ
“Eger yapabilirseniz, onu (Ibrahim A.S´ı) yakın! Ve ilahlarınıza yardım edin.” dediler
Surah Al-Anbiya, Verse 68
قُلۡنَا يَٰنَارُ كُونِي بَرۡدٗا وَسَلَٰمًا عَلَىٰٓ إِبۡرَٰهِيمَ
“Ey ates! Ibrahim (A.S)´a (karsı) soguk ve selamet (zararsız) ol.” dedik
Surah Al-Anbiya, Verse 69
وَأَرَادُواْ بِهِۦ كَيۡدٗا فَجَعَلۡنَٰهُمُ ٱلۡأَخۡسَرِينَ
Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha cok husrana dusurduk
Surah Al-Anbiya, Verse 70
وَنَجَّيۡنَٰهُ وَلُوطًا إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَا لِلۡعَٰلَمِينَ
Alemler icinde bereketli kıldıgımız arz´a, onu ve Hz. Lut´u (ulastırıp) kurtardık
Surah Al-Anbiya, Verse 71
وَوَهَبۡنَا لَهُۥٓ إِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ نَافِلَةٗۖ وَكُلّٗا جَعَلۡنَا صَٰلِحِينَ
Ve ona, Ishak (A.S)´ı ve nafileten (ilaveten) Yakub (A.S)´ı vehbi (armagan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık
Surah Al-Anbiya, Verse 72
وَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَئِمَّةٗ يَهۡدُونَ بِأَمۡرِنَا وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِمۡ فِعۡلَ ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَإِقَامَ ٱلصَّلَوٰةِ وَإِيتَآءَ ٱلزَّكَوٰةِۖ وَكَانُواْ لَنَا عَٰبِدِينَ
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (olmeden once ruhları Allah´a ulastıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar islemeyi, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular
Surah Al-Anbiya, Verse 73
وَلُوطًا ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗا وَنَجَّيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡقَرۡيَةِ ٱلَّتِي كَانَت تَّعۡمَلُ ٱلۡخَبَـٰٓئِثَۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمَ سَوۡءٖ فَٰسِقِينَ
Ve Lut (A.S)´a hikmet ve ilim verdik. Ve habais (kotulukler, ahlaksızlıklar) isleyen ulkeden onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kotu bir kavimdi
Surah Al-Anbiya, Verse 74
وَأَدۡخَلۡنَٰهُ فِي رَحۡمَتِنَآۖ إِنَّهُۥ مِنَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
Ve onu rahmetimizin icine dahil ettik. Muhakkak ki o, salihlerdendir
Surah Al-Anbiya, Verse 75
وَنُوحًا إِذۡ نَادَىٰ مِن قَبۡلُ فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ فَنَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥ مِنَ ٱلۡكَرۡبِ ٱلۡعَظِيمِ
Ve Nuh (A.S), daha once nida etmisti (seslenmis, dua etmisti). Bunun uzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Boylece onu ve ehlini (ailesini) buyuk bir uzuntuden kurtardık
Surah Al-Anbiya, Verse 76
وَنَصَرۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمَ سَوۡءٖ فَأَغۡرَقۡنَٰهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Ve ayetlerimizi yalanlayan bir kavme karsı ona yardım ettik. Muhakkak ki onlar, kotu bir kavim oldu. Boylece onların hepsini bogduk
Surah Al-Anbiya, Verse 77
وَدَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ إِذۡ يَحۡكُمَانِ فِي ٱلۡحَرۡثِ إِذۡ نَفَشَتۡ فِيهِ غَنَمُ ٱلۡقَوۡمِ وَكُنَّا لِحُكۡمِهِمۡ شَٰهِدِينَ
Davut (A.S) ve Suleyman (A.S), bir kavmin koyunlarının gece (cobansız olarak) icinde yayılıp otladıgı ekinler hakkında hukum veriyorlardı. Ve Biz, onların hukmune sahittik
Surah Al-Anbiya, Verse 78
فَفَهَّمۡنَٰهَا سُلَيۡمَٰنَۚ وَكُلًّا ءَاتَيۡنَا حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَسَخَّرۡنَا مَعَ دَاوُۥدَ ٱلۡجِبَالَ يُسَبِّحۡنَ وَٱلطَّيۡرَۚ وَكُنَّا فَٰعِلِينَ
Boylece onu (bu hukmu), Suleyman (A.S)´a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Davut (A.S)´la beraber tesbih eden (etsinler diye) dagları ve kusları musahhar (emrine amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz
Surah Al-Anbiya, Verse 79
وَعَلَّمۡنَٰهُ صَنۡعَةَ لَبُوسٖ لَّكُمۡ لِتُحۡصِنَكُم مِّنۢ بَأۡسِكُمۡۖ فَهَلۡ أَنتُمۡ شَٰكِرُونَ
Sizin icin ona, siddetli carpısmalarınızda sizi korusun diye elbise (zırh) yapmayı ogrettik. Oyleyse siz sukredenler(den) misiniz
Surah Al-Anbiya, Verse 80
وَلِسُلَيۡمَٰنَ ٱلرِّيحَ عَاصِفَةٗ تَجۡرِي بِأَمۡرِهِۦٓ إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَاۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيۡءٍ عَٰلِمِينَ
Ve fırtınalı ruzgar, Hz. Suleyman icindi. (Ruzgar), bereketli kıldıgımız oradaki yerlere onun emriyle giderdi. Ve Biz, herseyi bileniz (biliriz)
Surah Al-Anbiya, Verse 81
وَمِنَ ٱلشَّيَٰطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُۥ وَيَعۡمَلُونَ عَمَلٗا دُونَ ذَٰلِكَۖ وَكُنَّا لَهُمۡ حَٰفِظِينَ
Ve seytanlardan, onun icin denize dalanlar ve bundan baska isler yapanlar (da) vardı. Ve onları (onun emrinde) muhafaza eden, Bizdik
Surah Al-Anbiya, Verse 82
۞وَأَيُّوبَ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّي مَسَّنِيَ ٱلضُّرُّ وَأَنتَ أَرۡحَمُ ٱلرَّـٰحِمِينَ
Ve Hz. Eyup, Rabbine (soyle) nida etmisti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en cok rahmet edenisin.”
Surah Al-Anbiya, Verse 83
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ فَكَشَفۡنَا مَا بِهِۦ مِن ضُرّٖۖ وَءَاتَيۡنَٰهُ أَهۡلَهُۥ وَمِثۡلَهُم مَّعَهُمۡ رَحۡمَةٗ مِّنۡ عِندِنَا وَذِكۡرَىٰ لِلۡعَٰبِدِينَ
Bunun uzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Boylece zarar veren seyi giderdik (hastalıgı iyilestirdik). Kullara bir zikir (ogut) ve katımızdan bir rahmet olsun diye. Ona ehlini (ailesini) ve onlarla beraber bir mislini daha verdik
Surah Al-Anbiya, Verse 84
وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِدۡرِيسَ وَذَا ٱلۡكِفۡلِۖ كُلّٞ مِّنَ ٱلصَّـٰبِرِينَ
Ve Hz. Ismail ve Hz. Idris ve Hz. Zelkifli; hepsi sabredenlerdendir
Surah Al-Anbiya, Verse 85
وَأَدۡخَلۡنَٰهُمۡ فِي رَحۡمَتِنَآۖ إِنَّهُم مِّنَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
Ve onları, rahmetimizin icine dahil ettik. Muhakkak ki onlar, salihlerdendir
Surah Al-Anbiya, Verse 86
وَذَا ٱلنُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَٰضِبٗا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقۡدِرَ عَلَيۡهِ فَنَادَىٰ فِي ٱلظُّلُمَٰتِ أَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنتَ سُبۡحَٰنَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Ve Zennun (Yunus A.S), gadaba gelerek (ofkelenerek) gitmisti. Boylece ona muktedir olamayacagımızı (hukmedemeyecegimizi) zannetti. Sonra karanlıklar icinde (soyle) nida etti: “Senden baska Ilah yoktur. Sen Subhan´sın (herseyden munezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.”
Surah Al-Anbiya, Verse 87
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ وَنَجَّيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡغَمِّۚ وَكَذَٰلِكَ نُـۨجِي ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Bunun uzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve onu, gamdan (uzuntuden, kederden) kurtardık. Ve Biz, mu´minleri iste boyle kurtarırız
Surah Al-Anbiya, Verse 88
وَزَكَرِيَّآ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥ رَبِّ لَا تَذَرۡنِي فَرۡدٗا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلۡوَٰرِثِينَ
Ve Hz. Zekeriya, Rabbine (soyle) nida etmisti: “Rabbim, beni tek basıma bırakma ve Sen, varislerin en hayırlısısın.”
Surah Al-Anbiya, Verse 89
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ وَوَهَبۡنَا لَهُۥ يَحۡيَىٰ وَأَصۡلَحۡنَا لَهُۥ زَوۡجَهُۥٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَيَدۡعُونَنَا رَغَبٗا وَرَهَبٗاۖ وَكَانُواْ لَنَا خَٰشِعِينَ
Bunun uzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve ona, Yahya (A.S)´ı hibe (armagan) ettik. Ve onun icin, zevcesini de ıslah ettik (cocugu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarısırlardı. Ve Bize, ragbet ederek ve korkarak dua ederlerdi. Ve onlar, Bize husu duyanlardı
Surah Al-Anbiya, Verse 90
وَٱلَّتِيٓ أَحۡصَنَتۡ فَرۡجَهَا فَنَفَخۡنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلۡنَٰهَا وَٱبۡنَهَآ ءَايَةٗ لِّلۡعَٰلَمِينَ
Ve o (Hz. Meryem), ırzını korudu. O zaman Biz, ruhumuzdan onun icine ufledik. Onu ve oglunu, alemlere ayet (ibret) kıldık
Surah Al-Anbiya, Verse 91
إِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَأَنَا۠ رَبُّكُمۡ فَٱعۡبُدُونِ
Muhakkak ki bu sizin ummetiniz (toplulugunuz, dininiz), tek bir ummettir (dindir). Ve Ben, sizin Rabbinizim. Oyleyse Bana kul olun
Surah Al-Anbiya, Verse 92
وَتَقَطَّعُوٓاْ أَمۡرَهُم بَيۡنَهُمۡۖ كُلٌّ إِلَيۡنَا رَٰجِعُونَ
Ve emirlerini (uygulamalarını), kendi aralarında bolduler (fırkalara ayrıldılar). Hepsi Bize donecek olanlardır
Surah Al-Anbiya, Verse 93
فَمَن يَعۡمَلۡ مِنَ ٱلصَّـٰلِحَٰتِ وَهُوَ مُؤۡمِنٞ فَلَا كُفۡرَانَ لِسَعۡيِهِۦ وَإِنَّا لَهُۥ كَٰتِبُونَ
O halde kim mu´min olarak salihat (nefs tezkiyesi) yaparsa, bundan sonra onun gayretleri (kazandıgı dereceler) ortulmez (eksilmez, yok olmaz). Ve muhakkak ki Biz, onu yazanlarız
Surah Al-Anbiya, Verse 94
وَحَرَٰمٌ عَلَىٰ قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَآ أَنَّهُمۡ لَا يَرۡجِعُونَ
Ve helak ettigimiz bir kasaba halkının, oraya donmesi (yeniden hayata getirilmesi) haramdır (imkansızdır)
Surah Al-Anbiya, Verse 95
حَتَّىٰٓ إِذَا فُتِحَتۡ يَأۡجُوجُ وَمَأۡجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٖ يَنسِلُونَ
Nihayet yecuc ve mecuc, (sedleri) acıldıgı zaman tepelerin hepsinden saldırırlar
Surah Al-Anbiya, Verse 96
وَٱقۡتَرَبَ ٱلۡوَعۡدُ ٱلۡحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَٰخِصَةٌ أَبۡصَٰرُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يَٰوَيۡلَنَا قَدۡ كُنَّا فِي غَفۡلَةٖ مِّنۡ هَٰذَا بَلۡ كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Ve hak vaad yaklastı. Iste o zaman kafir olanların gozleri (korku ile) buyur. (Derler ki): “Bize yazıklar olsun. Biz bundan gaflet icindeydik. Meger biz zalimler olmusuz (kendimize zulmetmisiz).”
Surah Al-Anbiya, Verse 97
إِنَّكُمۡ وَمَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمۡ لَهَا وَٰرِدُونَ
Muhakkak ki siz ve sizin Allah´tan baska taptıklarınız, cehennem yakıtısınız (odunusunuz). Siz, ona girecek olanlarsınız
Surah Al-Anbiya, Verse 98
لَوۡ كَانَ هَـٰٓؤُلَآءِ ءَالِهَةٗ مَّا وَرَدُوهَاۖ وَكُلّٞ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Eger onlar gercekten ilahlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır
Surah Al-Anbiya, Verse 99
لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَهُمۡ فِيهَا لَا يَسۡمَعُونَ
Onlar, orada (ızdırap ile) inlerler. Ve onlar, orada (bir sey) isitmezler
Surah Al-Anbiya, Verse 100
إِنَّ ٱلَّذِينَ سَبَقَتۡ لَهُم مِّنَّا ٱلۡحُسۡنَىٰٓ أُوْلَـٰٓئِكَ عَنۡهَا مُبۡعَدُونَ
Muhakkak ki Bizden kendilerine husna (guzellikler) ulasanlar (yazılanlar), iste onlar, ondan (cehennemden) uzaklastırılanlardır
Surah Al-Anbiya, Verse 101
لَا يَسۡمَعُونَ حَسِيسَهَاۖ وَهُمۡ فِي مَا ٱشۡتَهَتۡ أَنفُسُهُمۡ خَٰلِدُونَ
Onun (cehennemin) ugultusunu isitmezler. Ve onlar, istedikleri seyler icinde ebedi kalacak olanlardır
Surah Al-Anbiya, Verse 102
لَا يَحۡزُنُهُمُ ٱلۡفَزَعُ ٱلۡأَكۡبَرُ وَتَتَلَقَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَـٰٓئِكَةُ هَٰذَا يَوۡمُكُمُ ٱلَّذِي كُنتُمۡ تُوعَدُونَ
O en buyuk dehset (korku), onları mahzun etmez. Ve melekler, onları karsılar (ve derler ki): “Bu, sizin vaadolundugunuz gununuzdur.”
Surah Al-Anbiya, Verse 103
يَوۡمَ نَطۡوِي ٱلسَّمَآءَ كَطَيِّ ٱلسِّجِلِّ لِلۡكُتُبِۚ كَمَا بَدَأۡنَآ أَوَّلَ خَلۡقٖ نُّعِيدُهُۥۚ وَعۡدًا عَلَيۡنَآۚ إِنَّا كُنَّا فَٰعِلِينَ
O gun, kitapların yazılı sayfalarını durer gibi semayı durecegiz. Onu ilk defa halketmeye basladıgımız gibi (eski durumuna) iade edecegiz (geri dondurecegiz). Bizim uzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz
Surah Al-Anbiya, Verse 104
وَلَقَدۡ كَتَبۡنَا فِي ٱلزَّبُورِ مِنۢ بَعۡدِ ٱلذِّكۡرِ أَنَّ ٱلۡأَرۡضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ ٱلصَّـٰلِحُونَ
Andolsun ki; zikirden (Tevrat´tan) sonra Zebur´da, arza salih kullarımızın varis olacagını, yazdık
Surah Al-Anbiya, Verse 105
إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَٰغٗا لِّقَوۡمٍ عَٰبِدِينَ
Muhakkak ki abidler (Allah´a kul olanlar) kavmi icin bunda, elbette teblig (acıklamalar) vardır
Surah Al-Anbiya, Verse 106
وَمَآ أَرۡسَلۡنَٰكَ إِلَّا رَحۡمَةٗ لِّلۡعَٰلَمِينَ
Seni Biz, sadece alemlere rahmet olarak gonderdik
Surah Al-Anbiya, Verse 107
قُلۡ إِنَّمَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّ أَنَّمَآ إِلَٰهُكُمۡ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞۖ فَهَلۡ أَنتُم مُّسۡلِمُونَ
De ki: “Bana, sizin ilahınızın sadece tek bir ilah oldugu vahyedildi.” Oyleyse siz muslumanlar mısınız (Allah´a teslim olanlar) mısınız
Surah Al-Anbiya, Verse 108
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَقُلۡ ءَاذَنتُكُمۡ عَلَىٰ سَوَآءٖۖ وَإِنۡ أَدۡرِيٓ أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٞ مَّا تُوعَدُونَ
Bundan sonra donerlerse, o zaman de ki: “Size musavi olarak (herkese esit sekilde), (Allah´ın emirlerini) bildirdim (ilan ettim). Vaadolundugunuz sey (azap) uzak mı yoksa yakın mı (eger) ben bilseydim (bilmiyorum).”
Surah Al-Anbiya, Verse 109
إِنَّهُۥ يَعۡلَمُ ٱلۡجَهۡرَ مِنَ ٱلۡقَوۡلِ وَيَعۡلَمُ مَا تَكۡتُمُونَ
Muhakkak ki O, sozun cehri olanını (acıkca soylenenini) ve ketmettiklerinizi (gizlediklerinizi) bilir
Surah Al-Anbiya, Verse 110
وَإِنۡ أَدۡرِي لَعَلَّهُۥ فِتۡنَةٞ لَّكُمۡ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٖ
Eger bilsem (bilmiyorum), belki de o (erteleme), sizin icin bir imtihandır. Ve belli bir zamana kadar bir meta (faydalanma)dır
Surah Al-Anbiya, Verse 111
قَٰلَ رَبِّ ٱحۡكُم بِٱلۡحَقِّۗ وَرَبُّنَا ٱلرَّحۡمَٰنُ ٱلۡمُسۡتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ
Dedi ki: “Rabbim hak ile hukum ver. Ve bizim Rabbimiz, sizin (yanlıs) vasıflandırmalarınıza ragmen yardım istenilen Rahman (Allah)´dır.”
Surah Al-Anbiya, Verse 112