Surah An-Naml - Turkish Translation by Hasan Basri Cantay
طسٓۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡقُرۡءَانِ وَكِتَابٖ مُّبِينٍ
Taa, Sin. Bunlar Kur´anın, (hak ile baatılı) apacık gosteren bir kitabın ayetleridir
Surah An-Naml, Verse 1
هُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
Mu´minler icin birer hidayet ve mujdedir (onlar)
Surah An-Naml, Verse 2
ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ يُوقِنُونَ
(oyle mu´minler) ki namazı dosdogru kılarlar, zekatı verirler. Onlar ahirete kat´i kanaat edinenlerin de ta kendileridir
Surah An-Naml, Verse 3
إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَهُمۡ يَعۡمَهُونَ
Biz, ahirete inanmayanların (kotu) amel (ve hareket) lerini kendileri icin suslemisizdir de (kalbleri kor olarak) sasırıb kalmakdadırlar
Surah An-Naml, Verse 4
أُوْلَـٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمۡ سُوٓءُ ٱلۡعَذَابِ وَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ
Onlar oyle kimselerdir ki kotu azab (iste) onlara mahsusdur. Onlar ahiretde de en cok husrana ugrayanların ta kendileridir
Surah An-Naml, Verse 5
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلۡقُرۡءَانَ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ عَلِيمٍ
Subhesiz ki (bu) Kur´an sana (her sey´i) hakkıyle bilen, yegane hukum ve hikmet saahibi (Allah) tarafından veriliyor
Surah An-Naml, Verse 6
إِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهۡلِهِۦٓ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا سَـَٔاتِيكُم مِّنۡهَا بِخَبَرٍ أَوۡ ءَاتِيكُم بِشِهَابٖ قَبَسٖ لَّعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ
Hani Musa, aailesine: «Ben gercek bir ates, gordum. Size ondan ya bir haber getireyim, yahud size parlak bir ates koru getireyim. Taki ısınasınız» demisdi
Surah An-Naml, Verse 7
فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِيَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِي ٱلنَّارِ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Vaktaki oraya gitdi, kendisine (soyle) nida olundu: «Ates (mahallin) de bulunana da, cevresinde olan kimselere de muhakkak (feyz ve) bereket verildi. Aalemlerin Rabbi olan Allah munezzehdir»
Surah An-Naml, Verse 8
يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
«Ey Musa, hakıykat sudur ki mutlak gaalib olan, yegane hukum ve hikmet saahibi olan Allah ben im»
Surah An-Naml, Verse 9
وَأَلۡقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهۡتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنّٞ وَلَّىٰ مُدۡبِرٗا وَلَمۡ يُعَقِّبۡۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفۡ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
«Asaanı bırak». (Muusa asaasını bırakıb da) onu cevik bir yılan gibi hareket eder gorunce arkasına donub kacdı ve geri donmedi. «Ey Muusa, korkma. Cunku ben (varım). Benim yanımda peygamber (hicbir seyden) korkmaz (lar)»
Surah An-Naml, Verse 10
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسۡنَۢا بَعۡدَ سُوٓءٖ فَإِنِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ
«Meger ki zulmeden kimseler ola. Sonra bir kotulugun ardından onu bir iyilige cevirirse subhesiz ki ben (yine) hakkıyle yarlıgayıcı, cok esirgeyiciyimdir»
Surah An-Naml, Verse 11
وَأَدۡخِلۡ يَدَكَ فِي جَيۡبِكَ تَخۡرُجۡ بَيۡضَآءَ مِنۡ غَيۡرِ سُوٓءٖۖ فِي تِسۡعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَقَوۡمِهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ
«Elini koynuna sok da Fir´avne ve kavmine (gosterecegin) dokuz mu´cize icinde o, kusursuz, bembeyaz olarak cıkıversin. Subhesiz ki onlar fasıklar guruhudur»
Surah An-Naml, Verse 12
فَلَمَّا جَآءَتۡهُمۡ ءَايَٰتُنَا مُبۡصِرَةٗ قَالُواْ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Vaktaki ayetlerimiz boyle parlak (ve vazıh) olarak onlara geldi, «Bu, apacık bir buyudur» dediler
Surah An-Naml, Verse 13
وَجَحَدُواْ بِهَا وَٱسۡتَيۡقَنَتۡهَآ أَنفُسُهُمۡ ظُلۡمٗا وَعُلُوّٗاۚ فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُفۡسِدِينَ
Vicdanları da bunlara tam bir kanaat haasıl etdigi halde zulm ve kibr ile yine bunları (inadlarından) inkar etdiler. (Habibim) fesadcıların encamı bak nice oldu
Surah An-Naml, Verse 14
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا دَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ عِلۡمٗاۖ وَقَالَا ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٖ مِّنۡ عِبَادِهِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Andolsun ki biz Davuda ve Suleymana ilim vermisizdir. (Bundan dolayı) onlar: «Bizi mu´min kullarının bir cogundan ustun kılan. Allaha hamd olsun» dediler
Surah An-Naml, Verse 15
وَوَرِثَ سُلَيۡمَٰنُ دَاوُۥدَۖ وَقَالَ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ عُلِّمۡنَا مَنطِقَ ٱلطَّيۡرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيۡءٍۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلۡفَضۡلُ ٱلۡمُبِينُ
Suleyman Davuda mirascı oldu. Dedi ki: «Ey insanlar, bize kusların dili ogretildi. Bize her seyden (behre) verildi. Subhesiz ki bu, apacık bir ustunlugun ta kendisidir»
Surah An-Naml, Verse 16
وَحُشِرَ لِسُلَيۡمَٰنَ جُنُودُهُۥ مِنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِ وَٱلطَّيۡرِ فَهُمۡ يُوزَعُونَ
Suleymanın cinlerden, insanlardan, kuslardan orduları toplandı. Iste butun bunlar (onun tarafından) zabt ve idare ediliyorlardı
Surah An-Naml, Verse 17
حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوۡاْ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمۡلِ قَالَتۡ نَمۡلَةٞ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمۡلُ ٱدۡخُلُواْ مَسَٰكِنَكُمۡ لَا يَحۡطِمَنَّكُمۡ سُلَيۡمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Hatta Karınca Vadisi uzerine geldikleri zaman (disi) bir karınca dedi ki: «Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Sakın Suleyman ve ordusu, kendileri bilmeyerek, sizi kırmasın»
Surah An-Naml, Verse 18
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكٗا مِّن قَوۡلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوۡزِعۡنِيٓ أَنۡ أَشۡكُرَ نِعۡمَتَكَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَيَّ وَأَنۡ أَعۡمَلَ صَٰلِحٗا تَرۡضَىٰهُ وَأَدۡخِلۡنِي بِرَحۡمَتِكَ فِي عِبَادِكَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
(Suleyman) onun bu sozunden gulercesine tebessum etdi de: «Ey Rabbim, dedi, bana ve ana ve babama lutfetdigin ni´metine sukr etmemi ve (geri kalan omrum icinde) Senin raazi olacagın iyi (isler) yapmamı bana ilham et. Rahmetinle beni de (cennetde) saalih kullarının arasına sok»
Surah An-Naml, Verse 19
وَتَفَقَّدَ ٱلطَّيۡرَ فَقَالَ مَالِيَ لَآ أَرَى ٱلۡهُدۡهُدَ أَمۡ كَانَ مِنَ ٱلۡغَآئِبِينَ
(Suleyman) kusları arasdırıb dedi ki: «Hudhudu neye gormuyorum? Yoksa gaaiblerden mi oldu»
Surah An-Naml, Verse 20
لَأُعَذِّبَنَّهُۥ عَذَابٗا شَدِيدًا أَوۡ لَأَاْذۡبَحَنَّهُۥٓ أَوۡ لَيَأۡتِيَنِّي بِسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٖ
«Onu her halde cetin bir azaba ugratacagım. Yahud onu mutlakaa kesdirecegim, yahud bana acık ve kat´i bir burhan getirir»
Surah An-Naml, Verse 21
فَمَكَثَ غَيۡرَ بَعِيدٖ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمۡ تُحِطۡ بِهِۦ وَجِئۡتُكَ مِن سَبَإِۭ بِنَبَإٖ يَقِينٍ
Derken (hudhud) cok gecmeden geldi. «Ben, dedi, senin muttan olmadıgın (bir Hakıykat) a vaakıf oldum Sebe den sana cok dogru (ve muhim) bir haber getirdim»
Surah An-Naml, Verse 22
إِنِّي وَجَدتُّ ٱمۡرَأَةٗ تَمۡلِكُهُمۡ وَأُوتِيَتۡ مِن كُلِّ شَيۡءٖ وَلَهَا عَرۡشٌ عَظِيمٞ
«Hakıykat, orada bir kadını onlara hukumdarlık eder buldum. Kendisine her sey verilmisdir. Onun bir de cok buyuk bir tahtı var»
Surah An-Naml, Verse 23
وَجَدتُّهَا وَقَوۡمَهَا يَسۡجُدُونَ لِلشَّمۡسِ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَصَدَّهُمۡ عَنِ ٱلسَّبِيلِ فَهُمۡ لَا يَهۡتَدُونَ
«(Gerek )onu, (gerek) kavmini Allahı bırakıb gunese secde ediyorlarken buldum (gordum). Seytan onların yapdıklarını suslemis de kendilerini yoldan alıkoymus (sapdırmıs). Onun icin onlar dogru yola giremiyorlar»
Surah An-Naml, Verse 24
أَلَّاۤ يَسۡجُدُواْۤ لِلَّهِ ٱلَّذِي يُخۡرِجُ ٱلۡخَبۡءَ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَيَعۡلَمُ مَا تُخۡفُونَ وَمَا تُعۡلِنُونَ
«(Bunu) goklerdeki ve yerdeki her gizliyi (meydana) cıkaran, (kalblerinde) ne gizliyorlar, (dilleriyle) ne acıklıyorlarsa (hepsini) bilen Allaha secde etmesinler diye (yapıyorlar)»
Surah An-Naml, Verse 25
ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡعَظِيمِ۩
«Allah Odur ki o buyuk arsın saahibi olan kendisinden baska hicbir tanrı yokdur»
Surah An-Naml, Verse 26
۞قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقۡتَ أَمۡ كُنتَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
(Suleyman) dedi: «Bakalım, dogru mu soyledin, yoksa yalancılardan mı oldun»
Surah An-Naml, Verse 27
ٱذۡهَب بِّكِتَٰبِي هَٰذَا فَأَلۡقِهۡ إِلَيۡهِمۡ ثُمَّ تَوَلَّ عَنۡهُمۡ فَٱنظُرۡ مَاذَا يَرۡجِعُونَ
«Su mektubumu gotur, onu kendilerine bırak. Sonra onlardan biraz cekil de bak neye donecekler»
Surah An-Naml, Verse 28
قَالَتۡ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ إِنِّيٓ أُلۡقِيَ إِلَيَّ كِتَٰبٞ كَرِيمٌ
(Sebe´ hukumdarı) dedi ki: «Ey ileri gelenler, hakikat bana cok serefli bir mektub bırakıldı»
Surah An-Naml, Verse 29
إِنَّهُۥ مِن سُلَيۡمَٰنَ وَإِنَّهُۥ بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
«O, gercek Suleymandandır ve O, hakıykaten rahman ve rahim olan Allahın adiyle»
Surah An-Naml, Verse 30
أَلَّا تَعۡلُواْ عَلَيَّ وَأۡتُونِي مُسۡلِمِينَ
«Bana karsı bas kaldırmayın. Muslumanlar olarak bana gelin» diye (yazılmısdır)»
Surah An-Naml, Verse 31
قَالَتۡ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ أَفۡتُونِي فِيٓ أَمۡرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمۡرًا حَتَّىٰ تَشۡهَدُونِ
(Kadın): «Ey ileri gelenler, bana (bu) isim hakkında bir re´y verin. Siz huzurumda bulununcaya kadar ben hicbir isde kat´i (bir hukum saahibi) olamadım»
Surah An-Naml, Verse 32
قَالُواْ نَحۡنُ أُوْلُواْ قُوَّةٖ وَأُوْلُواْ بَأۡسٖ شَدِيدٖ وَٱلۡأَمۡرُ إِلَيۡكِ فَٱنظُرِي مَاذَا تَأۡمُرِينَ
Dediler: «Biz guc, kuvvet saahibleri, cetin savas erbabıyız. Emir sana aaid. Bak, sen ne emr edeceksin»
Surah An-Naml, Verse 33
قَالَتۡ إِنَّ ٱلۡمُلُوكَ إِذَا دَخَلُواْ قَرۡيَةً أَفۡسَدُوهَا وَجَعَلُوٓاْ أَعِزَّةَ أَهۡلِهَآ أَذِلَّةٗۚ وَكَذَٰلِكَ يَفۡعَلُونَ
(Kadın): «Subhesiz ki hukumdarlar, dedi, bir memlekete girdikleri zaman orasını perisan ederler. Halkından serefli olanları hor ve hakıyr kılarlar. Bunlar da boyle yapacaklardır»
Surah An-Naml, Verse 34
وَإِنِّي مُرۡسِلَةٌ إِلَيۡهِم بِهَدِيَّةٖ فَنَاظِرَةُۢ بِمَ يَرۡجِعُ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
«Ben onlara bir hediyye gondereyim de elciler ne (cevab) ile donecek, bakayım»
Surah An-Naml, Verse 35
فَلَمَّا جَآءَ سُلَيۡمَٰنَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٖ فَمَآ ءَاتَىٰنِۦَ ٱللَّهُ خَيۡرٞ مِّمَّآ ءَاتَىٰكُمۚ بَلۡ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمۡ تَفۡرَحُونَ
Bunun uzerine vaktaki (o gonderilen hey´et) Suleymana geldi, (Suleyman) dedi ki: «Siz bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Iste Allahın bana verdigi (ni´metler ki onlar) size verdiginden daha cok hayırlıdır. Belki siz hediyyenizle boburlenirsiniz»
Surah An-Naml, Verse 36
ٱرۡجِعۡ إِلَيۡهِمۡ فَلَنَأۡتِيَنَّهُم بِجُنُودٖ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخۡرِجَنَّهُم مِّنۡهَآ أَذِلَّةٗ وَهُمۡ صَٰغِرُونَ
«Don onlara. Andolsun onune gecemeyecekleri ordularla onlara gelir, onları, hor ve hakir oldukları halde, oradan cıkarırım»
Surah An-Naml, Verse 37
قَالَ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ أَيُّكُمۡ يَأۡتِينِي بِعَرۡشِهَا قَبۡلَ أَن يَأۡتُونِي مُسۡلِمِينَ
(Suleyman) dedi: «Ey ileri gelenler, onun tahtını, kendilerinin bana musluman olarak gelmelerinden evvel, hanginiz bana getirir»
Surah An-Naml, Verse 38
قَالَ عِفۡرِيتٞ مِّنَ ٱلۡجِنِّ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَۖ وَإِنِّي عَلَيۡهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٞ
Cinden bir ifrit: «Sen makaamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Ben buna karsı her halde guvenilecek bir kuvvete malikim» dedi
Surah An-Naml, Verse 39
قَالَ ٱلَّذِي عِندَهُۥ عِلۡمٞ مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن يَرۡتَدَّ إِلَيۡكَ طَرۡفُكَۚ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسۡتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضۡلِ رَبِّي لِيَبۡلُوَنِيٓ ءَأَشۡكُرُ أَمۡ أَكۡفُرُۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشۡكُرُ لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيّٞ كَرِيمٞ
Nezdinde kitabdan bir ilim olan (zat). «Ben, dedi, gozun sana donmeden (gozunu yumub acmadan) evvel onu sana getiririm». Vaktaki (Suleyman) onu yanında durur bir halde gordu, «Bu, dedi, Rabbimin fazl (-u lutf) undendir. Sukur mu edecegim, yoksa nankorluk mu edecegim, beni imtihan etdigi icindir (bu). Kim sukrederse kendi faidesinedir. Kim de nankorluk ederse subhe yok ki Rabbim (onun sukrunden) tamamen mustagnidir, (hem O) hakkıyle kerem saahibidir»
Surah An-Naml, Verse 40
قَالَ نَكِّرُواْ لَهَا عَرۡشَهَا نَنظُرۡ أَتَهۡتَدِيٓ أَمۡ تَكُونُ مِنَ ٱلَّذِينَ لَا يَهۡتَدُونَ
(Suleyman) dedi ki: «Onun tahtını bilinmez sekle getirin. Bakalım (tanımıya) muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı bulunacak»
Surah An-Naml, Verse 41
فَلَمَّا جَآءَتۡ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرۡشُكِۖ قَالَتۡ كَأَنَّهُۥ هُوَۚ وَأُوتِينَا ٱلۡعِلۡمَ مِن قَبۡلِهَا وَكُنَّا مُسۡلِمِينَ
Artık (kadın) gelince ona (soyle) denildi: «Senin tahtın boyle mi idi»? (Kadın) dedi: «Sanki bu, odur. Ondan evvel de bize ilim verilmisdi ve biz musluman olmusduk»
Surah An-Naml, Verse 42
وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعۡبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِۖ إِنَّهَا كَانَتۡ مِن قَوۡمٖ كَٰفِرِينَ
(Hayır) Onun Allahı bırakıb tapmakda devam etdigi sey kendisi (nin Islam) ına mani´ olmusdu. Hakıykatde o, kafirler guruhundandı
Surah An-Naml, Verse 43
قِيلَ لَهَا ٱدۡخُلِي ٱلصَّرۡحَۖ فَلَمَّا رَأَتۡهُ حَسِبَتۡهُ لُجَّةٗ وَكَشَفَتۡ عَن سَاقَيۡهَاۚ قَالَ إِنَّهُۥ صَرۡحٞ مُّمَرَّدٞ مِّن قَوَارِيرَۗ قَالَتۡ رَبِّ إِنِّي ظَلَمۡتُ نَفۡسِي وَأَسۡلَمۡتُ مَعَ سُلَيۡمَٰنَ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Ona denildi ki: «Koske gir». (Kadın) onu gorunce, derin bir su sandı, iki ayagını ac (ıb sıva) dı. (Suleyman): «O, dedi, Hakıykaten sırcadan ma´mul, duzeltilmis (ve seffaf) bir acıklıkdır». (Kadın): «Ey Rabbim, hakıykat ben kendime yazık etmisim. Suleymanın maiyyetinde aalemlerin Rabbi olan Allaha teslim oldum (musluman oldum.)» dedi
Surah An-Naml, Verse 44
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحًا أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ فَإِذَا هُمۡ فَرِيقَانِ يَخۡتَصِمُونَ
Andolsun ki biz Semud (kavmin) e de, Allaha ibadet edin diye, biraderleri Saalihi gonderdik. Bir de ne gorsun, onlar birbirleriyle cekisir iki fırka (oldular)
Surah An-Naml, Verse 45
قَالَ يَٰقَوۡمِ لِمَ تَسۡتَعۡجِلُونَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبۡلَ ٱلۡحَسَنَةِۖ لَوۡلَا تَسۡتَغۡفِرُونَ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ
(Saalih) dedi ki: «Ey kavmim, nicin iyiden (ve guzelden) evvel carcabuk kotuyu istiyorsunuz? Allahdan yarlıganmanızı istemeli degil misiniz? (Boyle yaparsanız) me´muldur ki esirgenirsiniz»
Surah An-Naml, Verse 46
قَالُواْ ٱطَّيَّرۡنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَۚ قَالَ طَـٰٓئِرُكُمۡ عِندَ ٱللَّهِۖ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تُفۡتَنُونَ
Dediler: «Senin yuzunden ve maiyyetinde bulunan kimseler (mu´minler) yuzunden ugursuzluga ugradık». (Saalih de:) «Sizin (butun) amel (ve hareketler) iniz Allah nezdinde (gizli degildir, yazılı) dır. Belki siz imtihaana cekilmekde olan bir kavmsiniz» dedi
Surah An-Naml, Verse 47
وَكَانَ فِي ٱلۡمَدِينَةِ تِسۡعَةُ رَهۡطٖ يُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا يُصۡلِحُونَ
O sehirde (dusman) dokuz erkek vardı ki bunlar yer (yuzun) de fesad cıkarıyorlar, iyilik tarafına hic yanasmıyorlardı
Surah An-Naml, Verse 48
قَالُواْ تَقَاسَمُواْ بِٱللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُۥ وَأَهۡلَهُۥ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِۦ مَا شَهِدۡنَا مَهۡلِكَ أَهۡلِهِۦ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
(Birbirine), Allah (adı) ile andlasarak, dediler ki: «Ona ve ehline herhalde bir gece baskın yapalım (hepsini oldurelim). Sonra da velisine: — andolsun biz o aailenin helakinde haazır degildik. Subhesiz ki biz (bu sozumuzde) elbette saadıklarız, diyelim»
Surah An-Naml, Verse 49
وَمَكَرُواْ مَكۡرٗا وَمَكَرۡنَا مَكۡرٗا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Onlar boyle bir tuzak kurdular. Biz de, kendilerinin haberleri olmadan, onların planlarını altust ediverdik
Surah An-Naml, Verse 50
فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ مَكۡرِهِمۡ أَنَّا دَمَّرۡنَٰهُمۡ وَقَوۡمَهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Iste bak, O tuzaklarının aakıbeti nice oldu! Cunku biz onları da, kavmlerini de toptan helak etdik
Surah An-Naml, Verse 51
فَتِلۡكَ بُيُوتُهُمۡ خَاوِيَةَۢ بِمَا ظَلَمُوٓاْۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
Iste zulumetmeleri yuzunden cokmus, ıpıssız kalmıs evleri (nin ankaazı)! Subhe yok ki bilecek bir kavm icin bunda (ibret verici) bir nisane vardır
Surah An-Naml, Verse 52
وَأَنجَيۡنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
Iman edib de (fenalıkdan) sakınır olanları biz (daima) kurtardık
Surah An-Naml, Verse 53
وَلُوطًا إِذۡ قَالَ لِقَوۡمِهِۦٓ أَتَأۡتُونَ ٱلۡفَٰحِشَةَ وَأَنتُمۡ تُبۡصِرُونَ
Luuta da (peygamberlik vermisdik). O zaman kavmine (oyle) demisdi: «Siz gozunuz gore gore haala o kotulugu yapacak mısınız»
Surah An-Naml, Verse 54
أَئِنَّكُمۡ لَتَأۡتُونَ ٱلرِّجَالَ شَهۡوَةٗ مِّن دُونِ ٱلنِّسَآءِۚ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تَجۡهَلُونَ
«Gercek, siz kadınları bırakıb da sehvetle mutlakaa erkeklere yanasacak mısınız? Hayır, siz beyinsizlikde (ahmaklıkda) devam edegelen bir kavmsiniz»
Surah An-Naml, Verse 55
۞فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوۡمِهِۦٓ إِلَّآ أَن قَالُوٓاْ أَخۡرِجُوٓاْ ءَالَ لُوطٖ مِّن قَرۡيَتِكُمۡۖ إِنَّهُمۡ أُنَاسٞ يَتَطَهَّرُونَ
(Buna karsı) kavminin cevabı: «Luut haanedanını memleketinizden cıkarın. Cunku onlar temizlige zorlar insanlardır» demelerinden baska (bir sey) olmadı
Surah An-Naml, Verse 56
فَأَنجَيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَٰهَا مِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ
Bunun uzerine biz de hem onun, hem geri kalanlardan olmasını takdir etdigimiz karısından, baska butun haanedanını kurtardık
Surah An-Naml, Verse 57
وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِم مَّطَرٗاۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلۡمُنذَرِينَ
Onların ustune oyle bir yagmur yagdırdık ki... Ne kotu idi inzar edilenlerin yagmuru
Surah An-Naml, Verse 58
قُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ وَسَلَٰمٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ ٱلَّذِينَ ٱصۡطَفَىٰٓۗ ءَآللَّهُ خَيۡرٌ أَمَّا يُشۡرِكُونَ
De ki: «Hamd olsun Allaha, selam olsun Onun begenib secdigi kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa (kafirlerin Ona) ortak tutageldikleri nesneler mi»
Surah An-Naml, Verse 59
أَمَّنۡ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَنۢبَتۡنَا بِهِۦ حَدَآئِقَ ذَاتَ بَهۡجَةٖ مَّا كَانَ لَكُمۡ أَن تُنۢبِتُواْ شَجَرَهَآۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ بَلۡ هُمۡ قَوۡمٞ يَعۡدِلُونَ
«(O nesneler mi,) yoksa gokleri ve yeri yaratan, gokden sizin icin su indiren mi»? (Oyle, bir su ki) biz onunla sizin (bir) agacını (bile) bitiremeyeceginiz nice guzel bagcelerin nebatını bitirmisizdir. Allah ile beraber bir Tanrı ha? Hayır, onlar sapıklıkda devam eden bir guruhdur
Surah An-Naml, Verse 60
أَمَّن جَعَلَ ٱلۡأَرۡضَ قَرَارٗا وَجَعَلَ خِلَٰلَهَآ أَنۡهَٰرٗا وَجَعَلَ لَهَا رَوَٰسِيَ وَجَعَلَ بَيۡنَ ٱلۡبَحۡرَيۡنِ حَاجِزًاۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
(O nesneler mi,) yoksa yeri bir karargah yapan, aralarından ırmaklar akıtan, ona haas ve sabit daglar kuran, iki denizin arasına bir perde koyan mı? Allah ile beraber bir Tanrı ha? Hayır, onların cogu (tevhidi) bilmiyorlar
Surah An-Naml, Verse 61
أَمَّن يُجِيبُ ٱلۡمُضۡطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكۡشِفُ ٱلسُّوٓءَ وَيَجۡعَلُكُمۡ خُلَفَآءَ ٱلۡأَرۡضِۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ قَلِيلٗا مَّا تَذَكَّرُونَ
Yoksa bunalmısa, kendisine dua (ve iltica) etdigi zaman, icabet eden, fenalıgı gideren, sizi yer (yuzunun) hukumdarları kılan mı? Allah ile beraber bir Tanrı ha? Siz ne kıt dusunuyorsunuz
Surah An-Naml, Verse 62
أَمَّن يَهۡدِيكُمۡ فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِ وَمَن يُرۡسِلُ ٱلرِّيَٰحَ بُشۡرَۢا بَيۡنَ يَدَيۡ رَحۡمَتِهِۦٓۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ تَعَٰلَى ٱللَّهُ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
Yahud o kara ve denizlerin karanlıkları icinde sizin yolunuzu dogrultmakda, rahmetinin onunde ruzgarları mujdeci gondermekde olan mı? Allah ile beraber bir Tanrı ha? Allah onların katdıkları ortaklardan cok yuce, cok munezzehdir
Surah An-Naml, Verse 63
أَمَّن يَبۡدَؤُاْ ٱلۡخَلۡقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥ وَمَن يَرۡزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Yahud halkı daima yaratmakda olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gokden ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber bir Tanrı ha? De ki: «Eger (Allaha ortak kosmada) saadık (ve samimi) kimselerseniz getirin huccetinizi»
Surah An-Naml, Verse 64
قُل لَّا يَعۡلَمُ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ ٱلۡغَيۡبَ إِلَّا ٱللَّهُۚ وَمَا يَشۡعُرُونَ أَيَّانَ يُبۡعَثُونَ
De ki: «Goklerde ve yerde gaybı Allahdan baska kimse bilmez. Onlar da ne zaman diriltileceklerini bilmezler
Surah An-Naml, Verse 65
بَلِ ٱدَّـٰرَكَ عِلۡمُهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِۚ بَلۡ هُمۡ فِي شَكّٖ مِّنۡهَاۖ بَلۡ هُم مِّنۡهَا عَمُونَ
Hayır, onların bilgileri ahiret hakkında (ki bilgiye kadar uzanıb) erisememisdir. Hayır, onlar bundan sek (ve subhe) icindedirler. Hayır, onlar bundan kordurler
Surah An-Naml, Verse 66
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَءِذَا كُنَّا تُرَٰبٗا وَءَابَآؤُنَآ أَئِنَّا لَمُخۡرَجُونَ
Kufr (ve inkar) edenler dedi (ler) ki: «Biz ve atalarımız birer toprak oldukdan sonra mı, hakıykaten biz mi mutlakaa (kabirlerinden) cıkarılanlar (tekrar diriltilecekler olacagız)»
Surah An-Naml, Verse 67
لَقَدۡ وُعِدۡنَا هَٰذَا نَحۡنُ وَءَابَآؤُنَا مِن قَبۡلُ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
«Andolsunki (simdi) bu tehdid bize (yapıldıgı gibi) daha once atalarımıza da yapılmısdır. Bu, evvelkilerin duzme yalanlarından baska (bir sey) degildir»
Surah An-Naml, Verse 68
قُلۡ سِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
De ki: «Yerde gezin (dolasın) da gunahkarların sonu nice olmusdur, gorun»
Surah An-Naml, Verse 69
وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَلَا تَكُن فِي ضَيۡقٖ مِّمَّا يَمۡكُرُونَ
(Habibim) onlara karsı tasalanma. Kurmakda oldukları tuzaklardan dolayı da darlıkda olma
Surah An-Naml, Verse 70
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Onlar: «Bu va´d (ve tehdid) in (tahakkuku) ne zaman? Dogrucu kimselerseniz (soyleyin)» derler
Surah An-Naml, Verse 71
قُلۡ عَسَىٰٓ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعۡضُ ٱلَّذِي تَسۡتَعۡجِلُونَ
De ki: «Cabucak (gelmesini) istemekde oldugunuz (o azab) ın bir kısmı ensenize binmek uzeredir»
Surah An-Naml, Verse 72
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَشۡكُرُونَ
Suphesiz ki senin Rabbin insanlara karsı (mutlak) bir fazl (-u kerem) saahibidir. Fakat onların cogu sukretmezler
Surah An-Naml, Verse 73
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعۡلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمۡ وَمَا يُعۡلِنُونَ
Senin Rabbin, Onların sinelerinin saklamakda olduklarını da, acıklayageldiklerini de muhakkak biliyor
Surah An-Naml, Verse 74
وَمَا مِنۡ غَآئِبَةٖ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٍ
Yerde ve gokde (en gizli) hicbir gaaib mustesna olmamak uzere hepsi apacık bir kitabdadır
Surah An-Naml, Verse 75
إِنَّ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِيٓ إِسۡرَـٰٓءِيلَ أَكۡثَرَ ٱلَّذِي هُمۡ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ
Subhesiz ki bu Kur´an Israil ogullarına, hakkında kendilerinin ihtilaf edegeldikleri seylerin pek cogunu acıklar
Surah An-Naml, Verse 76
وَإِنَّهُۥ لَهُدٗى وَرَحۡمَةٞ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ
Hakıykaten o, mutlak bir hidayetdir, mu´minler icin de bir rahmet
Surah An-Naml, Verse 77
إِنَّ رَبَّكَ يَقۡضِي بَيۡنَهُم بِحُكۡمِهِۦۚ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡعَلِيمُ
Muhakkak ki senin Rabbin onların arasındaki hukmunu yerine getirecek. O, mutlak gaalibdir, hakkıyle bilendir
Surah An-Naml, Verse 78
فَتَوَكَّلۡ عَلَى ٱللَّهِۖ إِنَّكَ عَلَى ٱلۡحَقِّ ٱلۡمُبِينِ
O halde sen Allaha guvenib dayan. Cunku sen apacık bir hak uzerindesin
Surah An-Naml, Verse 79
إِنَّكَ لَا تُسۡمِعُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَلَا تُسۡمِعُ ٱلصُّمَّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا وَلَّوۡاْ مُدۡبِرِينَ
Zira subhesiz ki sen olulere duyuramazsın. Arkalarını donmus kacarlarken sagırlara da da´veti (ni) isitdiremezsin
Surah An-Naml, Verse 80
وَمَآ أَنتَ بِهَٰدِي ٱلۡعُمۡيِ عَن ضَلَٰلَتِهِمۡۖ إِن تُسۡمِعُ إِلَّا مَن يُؤۡمِنُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُم مُّسۡلِمُونَ
Ve sen o korleri sapıklıklarından ayırıb hidayet verici de degilsin. Sen ayetlerimize iman edecek kimselerden baskasına (soz) dinletemezsin. Iste musluman olanlar onlardır
Surah An-Naml, Verse 81
۞وَإِذَا وَقَعَ ٱلۡقَوۡلُ عَلَيۡهِمۡ أَخۡرَجۡنَا لَهُمۡ دَآبَّةٗ مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ تُكَلِّمُهُمۡ أَنَّ ٱلنَّاسَ كَانُواْ بِـَٔايَٰتِنَا لَا يُوقِنُونَ
O soz (un ma´nası) kendilerinin aleyhinde (tahakkuk edib) vukuu (ve zuhuur) a geldigi zaman yerden bunlar icin bir dabbe cıkarırız ki bu, onlara insanların ayetlerimize kat´i bir kanaat beslemezler idigini (baslarına kakarak) soyler
Surah An-Naml, Verse 82
وَيَوۡمَ نَحۡشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٖ فَوۡجٗا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُمۡ يُوزَعُونَ
(Hatırla) o gun (u ki) her ummetin ayetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacagız. Artık onlar (kaafilelerin ardı alınıncaya kadar) tevkıyf olunacaklardır
Surah An-Naml, Verse 83
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُو قَالَ أَكَذَّبۡتُم بِـَٔايَٰتِي وَلَمۡ تُحِيطُواْ بِهَا عِلۡمًا أَمَّاذَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Nihayet (hesab yerine) geldikleri zaman (Allah) buyurur ki: «Siz benim ayetlerimi, onları hicbir bilgi ile kavramadıgınız halde (koru korune), tekzib mi etdiniz? Ne idi o ısraar ile yapdıgınız»
Surah An-Naml, Verse 84
وَوَقَعَ ٱلۡقَوۡلُ عَلَيۡهِم بِمَا ظَلَمُواْ فَهُمۡ لَا يَنطِقُونَ
Zulum etdikleri sebebiyle uzerlerine o soz vukuua gelmisdir. Artık onlar soz de soyleyemeyeceklerdir
Surah An-Naml, Verse 85
أَلَمۡ يَرَوۡاْ أَنَّا جَعَلۡنَا ٱلَّيۡلَ لِيَسۡكُنُواْ فِيهِ وَٱلنَّهَارَ مُبۡصِرًاۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Icinde sukun (ve istiraahat) bulmaları icin geceyi, aydınlıkla gozlerini acmaları icin gunduzu yaratdıgımızı gormediler mi? Bunda iman edecek bir kavm icin elbette kat´i ibretler vardır
Surah An-Naml, Verse 86
وَيَوۡمَ يُنفَخُ فِي ٱلصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا مَن شَآءَ ٱللَّهُۚ وَكُلٌّ أَتَوۡهُ دَٰخِرِينَ
«Suur» a ufurulecegi gun (u) de (hatırla) ki (o gun) — Allahın diledikleri mustesna olmak uzere — artık goklerde kim var, yerde kim varsa dehsetle korkmusdur. Her biri hor ve hakıyr Ona gelmislerdir
Surah An-Naml, Verse 87
وَتَرَى ٱلۡجِبَالَ تَحۡسَبُهَا جَامِدَةٗ وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ ٱلسَّحَابِۚ صُنۡعَ ٱللَّهِ ٱلَّذِيٓ أَتۡقَنَ كُلَّ شَيۡءٍۚ إِنَّهُۥ خَبِيرُۢ بِمَا تَفۡعَلُونَ
Sen dagları gorur, onları yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulut gecer gibi gecer gider. (Bu) her sey´i sapasaglam yapan Allahın san´atıdır. Subhesiz ki O, ne yaparsanız hakkıyle haberdardır
Surah An-Naml, Verse 88
مَن جَآءَ بِٱلۡحَسَنَةِ فَلَهُۥ خَيۡرٞ مِّنۡهَا وَهُم مِّن فَزَعٖ يَوۡمَئِذٍ ءَامِنُونَ
Kim iyi (bir haalet) le gelirse ona bu sayede bir hayır vardır. Onlar o gun (azab) korku (sun) dan emniyyet icindedirler
Surah An-Naml, Verse 89
وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَكُبَّتۡ وُجُوهُهُمۡ فِي ٱلنَّارِ هَلۡ تُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Kim de fena (bir amel) ile gelirse yuzleri atesde surtulur. Ya siz, yapdıklarının baska (turlu) siyle mi mukaabele edileceksiniz
Surah An-Naml, Verse 90
إِنَّمَآ أُمِرۡتُ أَنۡ أَعۡبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ ٱلۡبَلۡدَةِ ٱلَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُۥ كُلُّ شَيۡءٖۖ وَأُمِرۡتُ أَنۡ أَكُونَ مِنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ
(De ki:) «Ben ancak bu sehrin Rabbine — ki O, bunu hurmetli kılmısdır — ibadet etmemle emr olundum. Her sey Onundur. Ben muslumanlardan olmamla emr olundum»
Surah An-Naml, Verse 91
وَأَنۡ أَتۡلُوَاْ ٱلۡقُرۡءَانَۖ فَمَنِ ٱهۡتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهۡتَدِي لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن ضَلَّ فَقُلۡ إِنَّمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُنذِرِينَ
«Ve Kur´an okumamla (emr olundum). Kim dogru yolu bulursa o yolu kendi faidesine bulmus olur. Kim de saparsa (ona) de ki: «Ben sadece fena hareketlerin korkunc aakıbetini haber verenlerdenim»
Surah An-Naml, Verse 92
وَقُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ فَتَعۡرِفُونَهَاۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Ve: «Allaha hamd olsun de. O, size ayetlerini gosterecek de siz de bunları tanıyacaksınız. Rabbin ne yapacagınızdan gaafil degildir
Surah An-Naml, Verse 93